Soğuk bir Kasım sabahı...
insanın içine işleyen, adeta iliklerinin donduran serin bir rüzgar var.
Yol kenarında birikmiş sarı yaprakları önüne katmış, oradan oraya sürükleyip duruyor.
Belli belirsiz atıştıran yağmur da zaten soğuk olan havayı daha da soğuk hale getiriyor.
Telaş içinde sokaklarda dolaşan üç beş kişiden başka kimse yok görüntülerde.
Dışarida olanlar da bir an evvel kendilerini sıcak bir çatı altına atma çabasında. Tek tük arabalar çıkıyor sabahın bu ilk saatlerinde.
Hüzün hakim sokaklara... caddelere... her bir köşeye...
Yetim kalmış bir milletin hüznü karışıyor esen rüzgara, arada bir yağan yağmura... Ata'sını kaybeden bir milletin hüznü bu.
Kasımın 10 'u oldum olası bu duyguları çagrıştıran bir gün olagelmiştir.
Bizi bırakıp gidişinin acısını, onsuzluğun kederini toplum olarak yüreklerimizde duyduğumuz yokluğunu derin bir şekilde hissettiğimiz Büyük Önder'in ölüm yıldönümleri hep bu duruklukla anılagelmiştir.
Oysa Atatürk, bizden her 10 Kasım 'da gözyaşı döküp dövünmemizi değil, aksine, onun gösterdiği hedeflere doğru daha hızlı ilerlememizi istememiş miydi ? Naçiz vücudunun bir gün elbet toprak olacağını, ancak "En büyük eserim" dediği Cumhuriyetimizin sonsuza dek yaşayacağını, yaşaması gerektiğini belirtmemiş miydi?
O halde neden bu hüzün ? Neden bu gözyaşları ? Neden bu ahlar vahlar ? Elbette, hepimiz böylesine büyük bir lideri kaybetmenin üzüntüsünü gönüllerimizde duyuyoruz. Bu çapta insanlar dünyaya pek ender geliyorlar ve göç edip gittiklerinden de bıraktıkları boşluk uzunca bir süre doldurulamiyor.
Fakat bu, Atatürk'ün ölümünden sonra herşeyin bittiği anlamına gelmiyor, gelmemelidir de !!!
Aslında herşey onun yokluğundan sonra başlayacaktı. Gösterilen hedeflere ulaşma konusundaki kararlılığımızda ilk günküne oranla bir azalma olup olmayacağının, emanetine sahip çıkan bir millet olarak gelişmiş toplumlar düzeyine erişip erişmeyeceğimizin cevabı onun kaybından sonra alınacaktı.
Bugün, şöyle bir geçmişe bakıp, 10 Kasım 1938'den bu yana neler yapılıp neler yapılmadığını düşünme günüdür.
Bugün, yapılamayanların neden yapılamadığını sorgulama günüdür.
Bugün Ata'nın emanetini sahiplenme, onun, yattığı yerde mutlu olarak uyumasını sağlama günüdür.
Bugün, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerine olan bağlılığımızın gösterme ve Büyük Önder'e bir kez daha şükranlarımızı sunma günüdür.
10 Kasım sıradan bir gün değildir...
Bugün, aydınlık yarınlara açılan bir penceredir.
Sen rahat uyu Atam.
Cumhuriyeti emanet ettiğin Türk Gençliği olarak, izindeyiz !!
MUSTAFA KEMAL'İ DÜŞÜNÜYORUM
Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Yeleleri alevden al bir ata binmiş
Aşıyor yüce dağları, engin denizleri.
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri,
Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında
Destanlar yaratıyor cihanın görmediği,
Arkasından dağ dağ ordular geliyor
Her askeri Mustafa Kemal gibi.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel
Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere
Al bir ata binmiş yalın kılıç
Koşuyor zaferden zafere.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Ölmemiş bir kasım sabahı!
Yine bizimle beraber her yerde,
Yaşıyor dört köşesinde vatanın
Yaşıyor damar damar yüreklerde.
Mustafa Kemal'i düşünüyorum,
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum
Uykularıma giriyor her gece.
Ellerinden öpüyorum.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Büyük önder,eşsiz devlet önderi,muzaffer komutan,ulu önder ATATÜRK'ün ölüm
yıldönümünde rahmetle,sevgiyle saygıyla anıyoruz. Kurduğun bağımsız Türkiye
Cumhuriyeti ve onun yetiştirdiği türk gençliği seni minnetle anıyor..