Anayurt Asya’da milat öncesi asırlara dayanan milli yaşam süreci, Türklerin milat
sonrası batıya doğru başlayan ve farklı mecralara doğru kayan yeni hayat tarzları ile devam
etmiştir. Yeni yurtlar, yeni otlaklar, yeni ülkeler, yeni vatanlar bulma gayesi ile birkaç asır
boyunca devam eden bu göçler günümüzdeki Moğolistan içlerinden başlayarak Hazar Denizi
ile Ural (Yayık)- Altaylar arasında kalan ve tarihte Kavimler Kapısı olarak adlandırılan yol
güzergâhı üzerinden gerçekleşmiştir. Hazar Denizinden başlamak suretiyle Karadeniz’in
kuzeyinden Karpat Havzasını da içine alacak şekilde Transilvanya ovalarına kadar uzanan
sahalarda cereyan eden bu yürüyüş, bu coğrafyanın kaderini de derinden etkilemiştir.
Öncelikle IV. asırda Hunların başlattığı bu tarihi adım, Sabarlar, Kutrigurlar, Utigurlar
ve VI. asırda Avarlar ile devam etmiştir. Daha sonraki dönemlerde bu toplulukları diğer Türk
boylarından Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler, Oğuzlar ve Kumanlar takip etmişlerdir. Doğu
Avrupa’ya gelen Türkler bölgedeki diğer kavimlerle giriştikleri mücadeleler sonucunda büyük
kazanımlar elde etmişlerdir. Özellikle bu coğrafyada geçici olmadıklarını, bu sahalara yurt
tutmak üzere geldiklerini dost-düşman herkese kabul ettirmişlerdir. Bu bölgenin en güçlü
dönemi şüphesiz Bizans’tır. Uzun yıllara dayanan ve yerleşik hayatın gereklerini yerine
getirmiş ve kurumları ile bunu devam ettiren bir yapıya sahip olan Bizanslılar, kısmen
tanıdıkları Türkleri bu göçler sayesinde daha yakından tanıma fırsatı bulmuşlardır. Yine
Bizans değişik boy isimlerine sahip farklı Türk devletleri ile 374’den 1453’ İstanbul’u
kaybedinceye hatta daha sonra yıkılıncaya kadar sürekli mücadele etmiştir.
Çin, Roma ve daha sonra Bizans imparatorları, gönderdikleri elçiler vasıtası ile
Türklerin siyasi, sosyal, askeri ve idari yapısını öğrenmeye çalışmışlardır. Karşılıklı elçilerin
gidip gelmesi bu tanımayı artırmakla beraber, mücadeleler esnasındaki ikili ilişkiler,
alışverişler, ticaret, diğer topluluklarla olan münasebetler ve askeri işbirlikleri ile
imparatorların Asya’dan gelen bu güçlü kavme olan yakın ilgisi, Bizans müelliflerinin de
dikkatini çekmiştir. Akabinde gerek elçi olarak gidenler, gerek Türk topluluklarının kendi
yaşam alanlarına müdâhil olmasına şahit olanlar ve de kilise tarihlerini kayıt altına alan
müverrihler; Türklerle ilgili geniş malûmat bulabileceğimiz eserler vücuda getirmişlerdir.
İslam öncesi Türk tarihi üzerine yapılan araştırmaların büyük kısmı Çin, Bizans, Arap ve Rus
kaynaklarından istifade edilerek hazırlanmıştır. Özellikle Bizans kaynakları özel isimlerin
kaydedilmesi bakımından Çin yıllıklarına göre daha kıymetlidirler. Bununla beraber Türk
tarihinin önemli kaynaklarının bir kısmını da Çin, Rus ve Arap kaynakları oluşturmaktadır.
Bu konuda oldukça geniş araştırmalar ve tercümeler yapılmış ve yayınlanmıştır.
Türk tarihi hakkında en eski bilgileri Herodot’un İskitya’dan bahsettiği bölümde
bulmak mümkündür. Sonrasında Pomponius Mela, Strabon ve Plinius’un eserlerinde
muhtemelen Türklere ait olduğu düşünülen bilgiler mevcuttur. Milattan sonraki ikinci
yüzyılda Ptolemaios ve Dionysios Periegetes Hazar denizi çevresine yayılan Hunlar hakkında
bilgi vermektedirler. Yine Ermeni kaynaklarından Agathangelo’nun 456 yıllarında kaleme
aldığı eserde, daha sonra aslında Grekçe yazılan fakat Ermeniceye çevrilen Symeon
Metaphrastes’in eserinden Hunların İran ile savaşları ve bunlar arasındaki Hıristiyan
propagandaları hakkında bilgilere rastlamak mümkündür. Yine Koreneli Moses’in “Ermeni
Tarihi”nde ve son olarak Elisée’nin MS 450 yıllarında meydana gelen Sasânî-Ermeni
savaşlarından bahsettiği bölümde Hunlar ve Kafkaslardaki Türk boyları hakkında bilgi
edinilebilmektedir.
Tarih ilmi kaynakların iyice bilinmesi ve yorumlanması esasına dayandığı için Türk
tarihinin bu dönem kaynaklarını teşkil eden Grek, Latin yani Bizans ve Ermeni kaynaklarının
en önemlileri hakkında bilgi vermenin doğru olacağını düşünmektedyiz. Bu eserlerin bir
kısmı çok orijinal bilgiler ihtiva etmekte, bir kısmı kendinden önceki kaynakları tekrar
etmekte, bir kısmı ise sadece birkaç cümle bilgi vermektedir. Ancak az veya çok bilgi
verselerde bu kaynakların bilinmesi Türk tarihi açısından son derece ehemmiyetlidir.
İlk hafta, Türklerin Doğu Avrupa’ya ilk geldikleri zamanlardan başlayarak onlar
hakkında bilgi veren ana Çin ve Bizanslılara ait ana kaynaklar hakkında bilgiler verilecektir.
Bu kaynaklar Hunlar, Avarlar, Ogurlar, Sabarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Kuman-Kıpçaklar,
Peçenekler gibi Türk boyları hakkında aktardıkları bilgiler ile eşi bulunmaz birer hazinedirler.
Prof. Dr. Muallâ UYDU YÜCEL