Anadolu Selçuklu Devletini İhtişamın Zirvesine Çıkaran İdareci
II.SULTAN KILIÇ ARSLAN
Anadolu Selçuklu Devletini ihtişamın ziresine çıkaran ve Osmanlı Devletinden önce Anadolu'da kurulan ilk büyük İslâm Devletinin namım cihana yayan idareci Sultan II.Kılıç Arslan'ın tarihimizde müstesna ve mümtaz bir yeri vardır...Sultan olduğu 1155'ten 1192'de vefatına kadar 37 yıl, devleti iç ve dış düşmanlardan arındırarak, iktisat, irfan, medeniyet yönünden terakkinin zirvesine çıkarmıştır. O'nun hükmettiği devre, tarihimizin en parlak devirlerindendir. Kılıç Arslan siyasî cihetten üç zorlu engeli aşmayı başarmış bir idarecidir: (1) Bizans'ın Anadolu'ya yeniden yerleşme ümit ve siyasetini ebediyen kırmıştır. (2) Haçlı tehlikesini Anadolu'dan bütünüyle uzaklaştırmıştır. (3) Civar bütün beylikleri merkeze bağlıyarak Anadolu birliğini kurmuştur. Bu siyasî muvaffakiyetlere paralel olarak da Anadolu'da maddî-manevî ilerlemenin başlamasına vesile olmuştur. Sultan Kılıç Arslan bu icraatlarında nasıl muvaffak olmuştur?.. Bu sorunun cevabı Sultan II.Kılıç Arslan'ın hayatında saklıdır. Bu yüzden bu cihangir padişah'ın hayatına göz atmamız gerekmektedir.
Sultan II. Kılıç Arslan 1115 yılında dünyaya geldiğinde, Anadolu'da Ehl-i Tevhid'in yerleşmeye başlamasının üzerinden bir asra yakın bir zaman geçmişti. Büyükbabası Süleyman Şah, sarsılmaz bir iman, azim ve gayretle Anadolu'da Selçuklu devletinin temelini atmış ve Anadolu'nun bir İslambeldesi olması için köklü tedbirler almıştı. Süleyman Şah'ın 1086'da vefatı üzerine tahta geçen oğlu I.Kılıç Arslan tarihe şan veren bir mücadeleyle
I.Haçlı seferine (1096-1099) kahramanca karşı koymuş ve yarım milyona yakın haçlıyı Anadolu bozkırlarına gömmüştü.I.Kılıç Arslan'ın 1107'de vefatı üzerine 2.Kılıç Arslanın amcası Melikşah, Anadolu Selçuklu tahtına geçmişti. Sultan II.Kılıç Arslan şehzadeliğinden itibaren geleceğin Sultanı olmak üzere itinayla yetiştirilmiştir. Dinî ilimleri devrin meşhur âlimlerinden, devlet idareciliğini bizzat pederinden ve çocuk denecek yaşından itibaren atıldığı idarecilik hayatında pratikten öğrenerek yetişti. Babasıyla birlikte, Elbistan'ın fethinde bulundu (1144) ve Elbistan'a Melik tayin oldu. Meliklik devrinde maiyyetindeki bir avuç akıncıyla Göksün ve Maraş bölgelerine akınlar yaptı. 1147-1149 yılları arasında cereyan etmiş olan II.Haçlı seferine karşı babası Sultan Mes'ud'la birlikte karşı durmuş ve Haçlılara yapılan çetin mücadelelerde tecrübesini arttırmıştır. Melik II.Kılıç Arslan'ın da iştirak ettiği bu Hilal-Salip mücadelesinde Haçlılara büyük kayıplar verdirilmiştir. Haçlı tehlikesinin berteraf edilmesini müteakip 1149 yılında babası ile birlikte Maraş'ı haçlıların elinden kurtarmıştır.
Sultan I. Mes'ud hayattayken, siyasî bilgisiyle askeri sahada gösterdiği dirayetiyle, irade ve enerjisiyle, geniş görüşüyle tahta en layık olan bu oğlunu 1155 yılında Sultan ilan etmişti. Sultan II. Kılıç Arslan babasını yanıltmayacaktı. Kısa zamanda babasının yarım bıraktığı işleri tamamlamak üzere teşebbüslere geçti... Büyük Selçuklu Sultanı, Sancar'ın vâris bırakmadan 1157'de vefat etmesi üzerine Anadolu Selçuklu Devleti tamamen müstakil oldu.
Kılıç Arslan sağlam bir Devlet mekanizması kurmaya muvaffak olduktan sonra fetih bayrağını eline aldı. 1157'de Ayıntab'ı fethederek Suriye sınırını güven altına aldı. Daha sonra Bizans üzerine döndü ve Miryekefalon'daki savaşla neticelenecek zorlu bir mücadeleye başladı. Kılıç Arslan'ın en büyük ideali, Peygamberi bir, kitapları bir, idealleri bir olan Müslüman Devletleri aynı bayrak altında toplamak, küffür karşısında tek bilek tek yürek olarak durmaktı... Kılıç Arslan böyle bir iman birliğinin önünde hiçbir engelin duramayacağına inanıyordu. Fakat bu ittihad'ın pek çok engelleri vardı. Bu engelleri kılıca iş kalmadan halletmek istiyordu. Bu ulvî idealini Kader-i İlâhi'nin de yardımıyla gerçekleştirmeye muvaffak olmuştur. Musul ve Suriye'nin hükümdarı Atabey Nûreddin Mahmud Zengi'nin 1174'te vefatıyla Kılıç Arslan'ın idealindeki "İslam Birliği"nin önündeki en büyük manilerden birisi kendiliğinden kalkmıştı. Çünkü Mahmud Zengi'nin tavrı yüzünden Güney Anadolu iki devlet için huzursuzluk bölgesi olmuştu.
II. Kılıç Arslan 1175'te nicedir Selçuklulara musallat olan Dânişmendli krallığını ortadan kaldırmıştı. Daha sonra Danişmendoğulları Selçuklu hizmetine girdi.
Kılıç Arslan meşakkatin semeresini almış ve Anadolu İslam birliğini tesis etmeye muvaffak olmuştu. Artık sıra, köhnemiş zihniyetin temsilcisi Bizanstaydı. Akıncılar Bizans topraklarında kasırga gibi esmeye başlamışlardı. II.Kılıç Arslan'ın fevkalâde siyaseti ve mahareti karşısında telaşa kapılan Bizans imparatoru Manuel Komnenos Selçukluları Anadolu'dan atmak için büyük bir ordu hazırladı ve Anadolu üzerine sefere çıktı. Zaten Kılıç Arslan epeydir böyle bir karşılaşmaya hazırlanmaktaydı. İki ordu 1176 yılında Eğiridir Gölü'nün az kuzeyinde karşı karşıya geldi. "Miryokefalon savaşı" diye tarihlere geçen bu savaşta II.Kılıç Arslan kumandasındaki Selçuklu ordusu Bizanslıları perişan etti ve bütün İslâm Âlemini sevince gark eden parlak zaferi kazandı. Bu zaferden sonra Bizans, Ehl-i Tevhid'i Anadoludan sökemeyeceğini kesin olarak anlamış oldu.
Kılıç Arslan (1189-1192) yılları arasında yapılan 3.Haçlı seferi âfetinden Anadolu'yu kurtarmak için de büyük mücadele verdi. Anadolu'ya girmek isteyen Haçlı ordusunu gerilla harpleriyle yıprattı ve Anadoluyu bu belâdan kurtardı.
Kılıç Arslan Diğer İslam Devletleriyle de anlaşmaya gayret etmiş ve bunda da muvaffak olmuştur. Muasırı Selahaddin Eyyubi ile anlaşması ve İslamın menfaatleri yönünde ittifaka gitmesi bu çalışmalardandır.
II.Kılıçarslan, askerî sahadaki zaferleri yanında, bütün Devlet sathında başlattığı kültür san'at, ilim hareketleriyle ve imar faaliyetleriyle de dikkat çekmiştir..
Devrinde, yüzlerce cami, medrese, han, kervansaray, imaret, çarşı, çeşme ile Anadoluyu bir baştan bir başa donatmıştır. Bilhassa Orta Anadolu şehirlerinde büyük bir imar hareketini gerçekleştirmiştir.
Sultan Kılıç Arslan, İslamiyyetin hakikatlerini nefsinde tatbik etmek ve etrafa tebliğ etmek için âzami gayret sarfetmiştir. O, İslamiyyetin verdiği mefkure sayesinde Anadolu'da yurt kurulduğunu ve kurulan İslâm Devletinin bekâsının da ancak bu yüce dine sımsıkı yapışmakla mümkün olduğunu anlamış ve bu idrak içerisinde hareketlerine yön vermiştir.
Sultan II. Kılıç Arslan, Adalet'i esas almıştır. Adalette din farkı gözetmemiştir. Bu davranışları yüzündendir ki, Hıristiyanlar bile o'nun zamanında kiliselerinde Sultan'ın şevketi ve başlarından eksik olmaması için dua ediyorlardı.
Kılıç Arslan'ın idaresi boyunca Anadolu'da görülmemiş bir huzur, asayiş ve refah dönemi gelmiştir. Dinin izzetini muhafaza için didinen Kılıç Arslan'a bu yüzden "İzzeddin Ebul-Feth" denilmiştir.
Bu şanlı padişah, 1192 yılında Konya yakınlarında vefat etmiştir. Yerine Sultan olan oğlu Keyhusrev tarafından Sultan Mes'ud camiinin yanındaki Künbed'e defnedilmiştir.