Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Nuri34

Acemi

  • "Nuri34" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Nuri34"

Mesajlar: 8

Kayıt tarihi: Dec 2nd 2014

  • Özel mesaj gönder

1

Tuesday, 2.12.2014, 14:00

Hz. Şuayb (a.s) ve Namaz




ŞUAYB(AS)’IN KISSASI VE NAMAZIN HAKİKATİAHMET YASİN YİĞİTOĞLU

Şuayb (as), Yüce Rabbimizin göndermiş olduğu hidayet önderlerindendir. Merhum İmam Humeyni Hazretlerinin beliğ ifadesiyle: “Hidayet yolunun piri ve insanlık âleminin öncüsü” dür.Hakikaten de Şuayb (as) hidayete ulaştıran eşsiz bir kılavuz ve insaniyet mektebinin en mümtaz şahsiyetlerinden biridir. Kur’an-ı Kerim muhtelif yerlerde Şuayb nebinin kıssasından örnekler sunmuş ve onun namazına özel bir vurgu yapmıştır. Bizler de meseleyi bu cihetiyle ele almaya çalışacağız.

Medyen ve Eyke halklarına peygamber olarak gönderilen bu yüce nebinin hayatı ve mücadelesi bizler için hayati derslerle doludur.Şuayb peygamber kavminin hidayete ermesi için var gücüyle çalışmış, onların hak yola muhalif hal ve davranışları üzerine onları ciddi manada ikaz etmiştir. Ancak çoğunlukla ilahi davetine menfi yanıtlar almıştır. Şuayb peygamber onlara: “… Ey halkım! dedi. Yalnız Allah’a ibadet edin çünkü sizin ondan başka ilahınız yoktur. Hem ölçü ve tartıyı eksik tutmayın. Ben sizin bolluk içinde olduğunuzu görüyorum. Ama böyle devam edecek olursanız, sizi azapla kuşatacak olan bir günden korkuyorum.” (Hud 11/84). Kavminin bu ikazlara yanıtı ise şöyle oldu: “Şuayb! Atalarımızın taptıkları tanrılarımızı terk etmeyi yahut mallarımız konusunda istediğimiz şekilde davranmamızı senin namazın mı emrediyor.” (Hud 11/87).

Bu ayetlerin muhtelif boyutları olduğunda hiç kuşku yok. Lakin burada namaza muazzam ve fevkalade bir vurgu var. Bu ayetlerden namazın ferdi boyutunun yanında içtimai-iktisadi ve siyasi boyutunun da olduğunu anlıyoruz. Evet, namaz insanı miraca yükselten çift kanatlı bir binek gibidir ki bir kanadı küfürden rahatsız olmayı diğer kanadı ise küfrü rahatsız etmeyi temsil eder. Mü’minin namazı ancak bu şekilde kâmil bir namaz olur. Aksi takdirde kul namaz kıldığını sanır oysa “Vay o namaz kılanların haline ki onlar kıldıkları namazlardan gafildirler.” (Maun Suresi 4-5. Ayetler). ayetinin açık bir muhatabı olur da farkına dahi varmaz. Şuayb nebinin namazı kâmil bir namaz idi. Zira o kavminin yaptıklarından rahatsız oldu. Namazı iyiliği emredip kötülükten sakındırmayı gerektirdiği için de onları ikaz etti. Şanlı nebinin bu ikazı elbette ki onları rahatsız etti.

Şu halde namaz; bireye birtakım sorumluluklar yüklemeli ve onu hak yolunda uğraşı için harekete geçirmelidir. Şuayb nebinin inkârcı ve isyankâr kavmiyle aynı habis ruhu taşıyan şer odaklar o namazdan rahatsız olmalılar. Namaz iman ile inkâr arasında bariz bir farkı ifade eder. Küfürden teberra etmenin adıdır namaz. Şirkten, isyandan, tuğyandan, şehvet, zulüm ve nifaktan beri olmaktır. Nitekim kâinatın andelibi olan Muhammed (as)’ın namazı da böyle bir namaz idi. O kıyama durup Rahman’ın ayetlerini kıraat etmeye başladığında müşrikler dehşete kapılıyordu ve onun namazını engellemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Alak suresi ise Namazdan alıkoyanı görmedin mi” şeklinde yanıt veriyordu bu insanlara. Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki namazı böyle bir namaz idi. Aşura’daki namaz ruhun Rahmana yükselişinin bir numunesiydi. Ki peygamber reyhanesi az sayıdaki ashabıyla savaşın en şiddetli anlarında namaz için durmuş ve habis ruhlu insanlar ona namazda saldırmıştı. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin mecliste ikame ettiği namaz da böyle bir ruha sahipti.

İslam tarihi Hz. Ömer ve Hz. İmam Ali gibi yüce şahsiyetlerle Mihrab şehidi kavramıyla tanıştı. Ve günümüzde de Ramazan El Buti ile Şeyh Ahmet Yasin gibi şahsiyetler bu ulvi mertebeyi kazandılar. Zira onların da namazı bir meydan okumaydı. Saray mollalarından farklılardı. Bir tarafta çok güzel namaz kıldırıp güzel tilavetle kuran okuyan kimseler İslam düşmanlarınca ödüllendirilirken öte yandan böylesi şahsiyetler şehit ediliyor. Peki niçin? Çünkü bu insanların rehberi Şuayb nebiydi. İman ve hakikat dersi almışlardı bu kutlu nebiden. Kadı Şureyh değillerdi. Şuayb nebi gibi hatibul enbiyaydılar. Siyonistler ve Siyonizm’e hizmet eden, bu korsan rejimin bekçiliğini yapanlar bu nurani simaları hazmedemediler. Onların kıyam bildirisi hükmünde olan namazlarına tahammül edemediler. Birini sabah namazı çıkışında habis Siyonistler, diğerini ise tekbirlerle kafa kesen, insan eti yiyen haricilerin çağdaş halefi olan sözde Müslüman ama hakikatte Siyonizm’in maşası olan vahabiler hunharca katlettiler. İşte bu mübarek şahsiyetlerin şanlı şahadetleri bize öğretti ki namaz küfre karşı mevzilenmenin, tavır almanın ve duruş sergilemenin adıdır. Tekbirlerle Müslüman boğazlayanların namazı namaz değildir. ABD ve Siyonist İsrail’den aldıkları silahlarla Müslümanları hedef alanların namazı namaz değildir. Dünyanın muhtelif yerlerinden Müslümanların katliam haberleri gelirken ve kardeşlerimizin feryad u figanları gök kubbeyi titretirken onlardan bahsetmeyip namazın rükunlarından bahsedenlerin namazı namaz olamaz. İyiliği emredip kötülükten sakındırma farizasını yerine getirmediği için gece namazına durdukları halde helak edilen kavmin durumu sözlerimize delil olarak kâfi gelmektedir.

İlahi bizleri namazı hakkıyla eda edenlerden eyle. Ayaklarımızı hak üzere sabit kıl ve mukaddes dininin düşmanlarına karşı bizlere güç ve zafer ver.

Alıntıdır. Kaynak: halk haber.org

2

Wednesday, 17.12.2014, 21:50

Allah'ın Bizim Namazımıza İhtiyacı mı var?




Bedîüzzaman Hazretleri şöyle buyurur:

“Cenâb-ı Hak senin ibâdetine muhtaç değil. Hem hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibâdete muhtaçsın sen mânen hastasın. İbâdet ise senin mânevî yaralarına tiryak hükmündedir. Acaba bir hasta, o hastalığı hakkında, şefkatli bir hekimin ona nâfi ilâçları içirmek hususunda ettiği ısrarına mukabil, hekime dese: Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun? Bu sözün ne kadar manasız olduğunu anlarsın.”

Günde beş vakit ezanla nihâyetsiz merhamet sahibi Rabbi tarafından manevi yaralarının tedavisi için huzura çağrılan insan, namaza muhtaçtır. Çünkü şuuruyla, aklıyla olmasa da hissen ve fıtraten hissediyor ki: İnsan zayıftır; fakat her şey ona ilişir, onu üzüyor. Âcizdir; fakat düşmanları ve belaları hadsizdir, onu yoruyor. Fakirdir; fakat ihtiyaçları ve istekleri nihâyetsizdir, ulaşamıyor. Hem tembel ve güçsüzdür; fakat hayat yükü ağırdır, taşıyamıyor.

Neredeyse kâinatın hepsini sever ve alakadardır, hâlbuki onlar onu terk eder, daima ayrılık acısıyla perişan oluyor. Aklı ona yüksek maksatlar, büyük idealler gösterir. Fakat eli kısa, ömrü kısa, iktidarı ve sabrı kısadır, fâni dünyada yüksek maksatlarına yetişemiyor. İşte bu vaziyetteki ruh; hayat yüküne tahammül, dünyevî işlerin baskısından istirahat ve kendini terk eden fani sevgililere bedel teselli için, Bâkî bir zatla sohbet etmek ister.

İnsanın fâni dünyasına bir parça nur serpecek, istikbâl karanlığını izâle edecek bir sohbet-i bâkî olan namaz, ruh için gereklidir, elzemdir.

  • "MUSTAFA ÇİLEK" bir erkek

Mesajlar: 11,783

Kayıt tarihi: Mar 5th 2011

Konum: TOKAT

  • Özel mesaj gönder

3

Monday, 27.04.2015, 22:33

paylasımınız için teşekkür ederim ellerinize yüreginize saglık