Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz.
Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz.
Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz.
Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.
Mİtoloji
Mitoloji kelimesi sözlükte; ‘Bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran çalışmalar bütünüdür’ şeklinde açıklanmaktadır. Genel olarak bir açıklama yapmak gerekirse mitolojiler efsanevi olaylardır.
Mitolojiler daha çok; tanrıları, kahramanlıkları ve doğaüstü varlıkları kendilerine konu olarak seçmişlerdir. Birçok mitolojide konu bir ülkenin veya devletin kuruluşu ve açıklanması muhtemel olmayan doğa olaylarıdır. Genel olarak bir şeyin nasıl yaratıldığı veya nasıl meydana geldiği gibi konuları içerir.
Efsaneler ilk çıktıklarında sözlü iken daha sonralarda kaleme alınmış ve ölümsüzleştirilmişlerdir. Çoğunlukla geleneksel sözlü anlatım yoluyla ozanlar ve rahipler aracılığıyla günümüze kadar gelmişlerdir. Mitolojiler objektif bir doğruluk taşımazlar.
Mitolojilerin Oluşumları
Yazarlar arasında kesin bir uzlaşma noktası bulunmasa da, kimi yazarlar mitolojinin yaşanmış ve unutulmuş olaylar bütünü olduğunu düşünürler, kimisi tamamen bilinçaltı ve hayal gücüne dayalı olduğunu düşünürken kimi yazarlar ise toplumların kaynak bulma ihtiyaçlarını sömüren dini ve siyasi liderler tarafından teşvik edilip oluşturulduğu kanaatindedirler.
Çeşitli Mitolojiler
Mısır Mitolojisi: Eski Mısır tarihi boyunca devlet birçok tanrı değiştirmiştir. Öyle ki her köyde farklı bir tanrıya inanılmıştır. Bazen bu tanrılardan birisinin ismi değiştirilip farklı köylerde bu tanrıya tapmaya başlamışlardır. Mısır tarihindeki en ünlü tanrılar Osiris, karısı İsis ve oğulları Horus’tur.
Mısırlılar, Osiris’in öldükten sonra dirileceğine inanıyorlardı. Bu nedenle insanlarında öldükten sonra dirileceğine inanırlar ve mezarlarını görkemli bir şekilde inşa ederlerdi. Büyük piramitler güçlü kralları için yaptıkları mezarlardır. Mısırlılar, öldükten sonra dirilişe inandıkları için her mezarın içine yiyecek, ev eşyası, giysi ve çeşitli araç-gereçler koyarlardı. Kralların mezarına ise bunların yanı sıra dirildikten sonra onların hizmetini görmeleri için küçük heykelcikler koyarlardı.
Roma Mitolojisi: Romalılar doğadaki ve evdeki her şeyde yaşayan bir kutsal ruh
olduğuna inanırlardı. Örnek vermek gerekirse tarımın her evresini bir tanrı inşa etmekteydi. Bir tanrı toprağın sürülmesinden, bir tanrı ekimden diğer bir tanrı ise hasattan sorumluydu. Her evi de bir tanrının koruduğuna inanırlardı.
Romalılar, Yunanlılar ile karşılaştıktan sonra tanrılarına insan özellikleri vermeye başlamışlardır.
Yunan Mitolojisi: En önemli tanrısı Zeus’tur. Dünyayı ve gökleri onun yönettiğine inanılırdı. Zeus’un erkek kardeşi Hades ölülerin dünyası olan yeraltını ve diğer kardeşi Poseidon ise denizi yönetmekteydi.
Zeus, Hera ile evliydi ve çocuklarının her birinin ayrı bir tanrı görevi vardı.
Hephaistos: Demirciler Tanrısı
Apollon: Güneş Tanrısı
Artemis: Ay Tanrıçası
Athena: Savaş ve Akıl Tanrıçası
Afrodit: Güzellik Tanrıçası
Ares: Savaş Tanrısı
Dionysos: Şarap Tanrısı
Henres: Tanrıların Habercisi idi.
Eski Yunanlılar tanrıların, insanların davranışlarını yönettiklerine inanırlardı. Ayrıca tanrıların sık sık normal insanlarla ilişki kurduklarına ve bazı ünlü kahramanların bir tanrı ve bir ölümlüden doğduğuna inanılırdı.
Hera
Hera ( Roma Mitolojisinde Juno ya da Iuno olarak bilinmektedir), Yunan mitolojisindeTitan Kronos ile Rheia'nın kızı, Zeus'un ise Hem kardeşi hem de eşidir. Zeus'un eşi olmasından dolayı Olimposlular'ın kraliçesi sayılmıştır. Ayriyeten evlilik tanrıçası ve kadınların koruyucusu olarak da inanılmıştır. Bir başka inanç ise doğum sırasında kadınlara yardım ettiği söylenmektedir. Yunan mitolojisinde en güçlü tanrı Zeus olsada eşi Hera ondan daha güçlü olduğunu söylemek mümkündür.
hera zeus Zeus'un aşkları konusunda en fazla dikkat çekenidir. Zeus'un Bilinen tek meşru eşidir. Genellikle Zeus'un diğer aşklarından sürekli öç alma peşinde koşan kıskanç bir kadın olarak betimlenmiştir. Zeus'un diğer aşklarına sürekli bir kötülük yapmıştır. Zeus birçok kere Hera'yı aldatsa da Zeus'a olan aşkından hiç vazgçmemiştir. Turuva savaşının çıkmasının nedeni olan güzellik yarışmasındaki 3 tanrıçadan biridir (diğerleri Afrodit ve Athena). Hatta birinci seçilemediğinden dolayı Troyalılara büyük kin beslemiştir.
Hera, sürekli savaşlarda olmuştur. Bilinen en cesur tanrıçadır. Argos'ta tarımla ilişkili adına törenler düzenlenmiştir. Hera'nın Kutsal hayvanı İnektir. Bunun yanında guguk kuşu ve tavuskuşuda simgelerindendir.
Yahudilikteki Oniki İsrail kabilesi, Hristiyanlıktaki İsa’ın 12 Havarisi, Alevilikteki Oniki İmam gibi bir çok mitte karşımıza çıkan 12 sayısı, Yunan Mitolojisi’nde de tanrıların sayısı olarak karşımıza çıkıyor.
Yunan Mitolojisi’nde, seçilmiş 12 tanrı (5 kadın ve 7 erkekten oluşur) Olimpos Dağı’nda oturur. Bu yüzden de adları Oniki Olimposlular ya da sadece Olimposlular’dır (Olimpiyan). Bunlar, Dünya’nın yöneticileri olan tanrılar grubudur. Kendilerinden önceki tanrı grubu olan Titanları, Titanlar Savaşı’nda yenerek yönetimi ele geçirmişlerdir. “Tanrıların Kralı” sıfatıyla Zeus, Olimposluların lideridir. Kraliçe sıfatı ise, Zeus’un eşi Hera’ya aittir. Olimpos adı Yunanistan’ın en yüksek dağı olan Olimpos Dağı’ndan gelir. Tanrıların dağın zirvesinde bulutların arasında sarayları olduğuna inanılır. Hades’in yeraltında, Poseidon’un denizin altında olmak üzere Olimpos dışında da sarayları vardır. Ayrıca Demeter ve Hestia örneklerinde olduğu gibi tanrılar isterlerse Olimpos’tan tamamiyle ayrılabilirler ya da Herkül gibi yeni tanrılar ya da Ganymedes gibi ölümlülerde Olimpos’a kabul edilebilir.
Olimpos tanrıları başlıca iki gruba ayrılır. Birinci kuşak denilen ilk doğanlar, Titan soyundan gelir. İkinci kuşak tabir edilen sonradan doğanlarsa tamamiyle baş tanrı Zeus’un çocuklarıdır. Bu durum yalnız iki istisnası vardır. Kimi kaynaklar, Afrodit’in, Titan Kronos’un babası Uranos’un denize düşen cinsel organından doğduğunu, Titan soyundan geldiğini öne sürer. Diğeri de Hephaistos’tur; bazılarına göre tanrıça Hera, Hephaistos’u tek başına doğurmuştur.
Oniki Olimposlu, kimi kaynaklarda farklı farklı gözükür. Aşağıdaki listede asıl olan 11 tanrı ve 12. tanrı olarak adları geçen tanrılar yer almaktadır;
– Zeus / Jüpiter : Gökyüzü ve Yağmur Tanrısı – Baş Tanrı
– Poseidon / Neptün : Deniz Tanrısı – Zeus’un Erkek Kardeşi
– Hera / Juno : Evlilik ve Kadın Tanrısı – Zeus’un Karısı
– Afrodit / Venüs : Aşk ve Sevgi Tanrısı – Zeus’un Çocuğu
– Athena / Minerva : Bilgelik Tanrısı – Zeus’un Çocuğu
– Ares / Mars : Savaş Tanrısı – Zeus ile Hera’nın Oğlu
– Apollon / Apollon : Sanat ve Kehanet Tanrısı – Zeus’un Çocuğu
– Artemis / Diana : Avcılık ve Kırsat Hayat Tanrısı – Zeus’un Çocuğu
– Hephaistos / Vulcan : Ateş Tanrısı – Hera’nın Oğlu
– Hermes / Merkür : Tanrıların Habercisi ve Ticaret Tanrısı – Zeus’un Çocuğu
– Dionysos / Bakküs : Üzüm, Şarap, Eğlence Tanrısı
12. Tanrı olarak adları geçenler:
– Hades / Pluto : Yeraltı Tanrısı – Zeus’un Erkek Kardeşi
– Demeter / Ceres : Tahıl ve Toprak Tanrısı
– Hestia / Vesta : Aile Tanrısı – Zeus’un Kız Kardeşi
APHRODİTE (AFRODİT), Eski Yunanlıların Aphrodite, Latinlerin Venüs adını verdikleri “Aşk” ve “Güzellik” tanrıçası, tanrıçaların en güzeli. Deniz köpüğünden dünyaya gelen tanrıçanın doğuşu üzerine bilgi veren kaynaktan biri Hesiodos, öteki Homeros’tur.
Tanrı Uranos (Gök) Gaia’dan (Toprak Ana) olan çocuklarını doğar doğmaz toprağa gömmekte ve toprak ana bu yüzden korkunç sancılar çekmektedir. Gaia son oğlu Kronos’a bir tırpan verir, o da bu tırpanla babasının hayalarını keserek denize atar. Onların düştüğü yerdeki dalga köpüklerinden Aphrodite’nin doğuşu Hesiodos’un Theogonia’sında böyle anlatılır. Aphrodite bir sedef kabuğun içinden çıkıp, Kıbrıs kıyılarına ayak basar. Tanrıçanın yanında oğlu Eros, Himeros (Arzu tanrıçaları) da vardır. Onları Horalar (doğada zamanı simgeleyen üç tanrıça) karşılar. Aphrodite’yi giydirip, süsler, başına altın bir taç koyar, iki güvercinin çektiği bir arabaya bindirip Olympos’a gönderirler. Toplantı halinde bulunan tanrılar, Aphrodite’nin güzelliği karşısında şaşırır ve onu yeni bir tanrıça olarak kabul ederler.
Homeros’a göre, Aphrodite, Zeus ile Okeanos’un kızı Dione’nin çocuğudur. Güzelliği, zarafeti ve bereketi simgeleyen Kharitler, Horalar ve düğün alaylarının başından giden Hymenaios da Aphrodite’nin yanında bulunan tanrılardır.
Aphrodite’nin kişiliği çelişkili ve belirsizdir. Tanrı Ares ile birleşmesinden Phobos (bozgun), Deiomos (korku) ve Harmonia (ahenk, uyum) doğar. Ahenk ve uyumun yanında korku ve bozgun, Aphrodite’nin kişiliğindeki çelişkileri gösterir. Bu çelişkileri Platon, Şölen adlı diyalogunda anlatır. Sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen Aphrodite, bu özelliğini çevresindeki başka tanrısal varlıklardan alır. Eros bunlardan biridir.
Eros, Aphrodite’nin oğludur. Ancak birtakım söylenceler onun Aphrodite’ den çok daha önce var olduğunu, sonradan tanrıçanın yanında yer aldığını kabul eder. Aphrodite yalnız Olympos’taki ölümsüzlerin değil, tüm ölümlülerin de hayranlığını kazanmıştı. Aşk Tanrıçası’nın egemenliği tüm doğada geçerliydi. Yeryüzündeki her şeyi dirilten, canlandıran oydu. Dünyayı o süsler, güzelleştirir, doğayı çiçeklerle donatırdı. Eski Yunanlılar bu durumu Adonis söylencesiyle anlatmışlardır. Adonis, Suriye Kralı Theias’ ın torunudur. Aphrodite bu delikanlıya âşık olur. Onların bu aşkını kıskanan Ares, Adonis’in üstüne bir yabando-muzu gönderir ve Adonis yaralanıp ölür. Adonis, baharla birlikte yeryüzüne dönen, gelişen doğa varlıklarını simgeler.
Aphrodite, topal tanrı Hephaistos ile evlenmiş, ancak başka sevgilileri ve aşkları da olmuştur. Ares ve Adonis ile olan aşklarından başka, önemli bir aşk öyküsü de tanrı Hermes ile olanıdır. Söylenceye göre Hermes ile sevişen Aphrodite’nin Hermaphroditos adında bir oğlu olur. Aphrodite bu çocuğu doğurur doğurmaz İda Dağı’nın perilerine emanet eder. Perilerin ormanda büyüttüğü oğlu bir gün dolaşırken bir gölün kıyısına gelir soyunup göle girer. Bu gölün Salmakis adında bir perisi vardır. Peri, gölde yüzen delikanlıyı görünce ona âşık olur. Delikanlının karşısına çıkıp kendisine aşık olduğunu söyler, utangaç delikanlı peri kızının aşkına onu iterek yanıt verirse de Salmakis onun boynuna ve bütün vücuduna sımsıkı sarılır ve tanrılara yalvararak ikisinin birbirinden ayrılmamasını ister. Tanrılar onun isteğini kabul eder ve iki vücudu birleştirerek tek bir vücut yapar. Böylece her iki cins, yani hem kadm, hem de erkek aynı vücutta yer alır. Aphrodite tüm ölümsüzlerin yüreklerine sevmek ve sevilmek isteğini sokar, onları yoldan çıkarır.
Tanrıların en büyüğü, en güçlüsü olan Zeus da onun etkisi altında kalır. Zeus’u ölümlü kadınlara âşık eder ve tanrıyı onların ardından koşturur. Zeus da öç almak için Aphrodite’nin yüreğine ölümlülerin sevgisini sokar. Bundan dolayı güzellik tanrıçası, Troya kral soyundan Aineias’ın babası Ankhises’e gönül verir. Ankhises, çok güzel bir delikanlıdır. Troyalı bu genç, İda Dağı’nın yamaçlarında sürüsünü otlatırken, Aphrodite onu görüp âşık olur. Frigya kralının güzel kızı Otree’nin biçimine girerek, onun karısı olmak istediğini bildirir. Ankhises de onu beğenir ve o geceyi, tanrıça olduğunu bilmeden Aphrodite ile geçirir. Uyandıklarında Aphrodite, Ankhises’e tanrıça kılığıyla görünür, delikanlı çok korkar. Çünkü ölümsüzlerle birleşenler zamansız yaş-lanıyorlardır. Aphrodite bunun böyle olmamasını sağlar. Kendisine tanrılara benzer bir oğlan çocuğu vereceğini söyler, yalnız bu çocuk annesinin kim olduğunu bilmeyecektir. Dindar ve erdemli Aineias ikisinin çocuğu olarak dünyaya gelir.
Aphrodite’nin gönül verdiği delikanlılar arasında Eos ile Kepholos’un oğlu olan Phaethon da vardır. Bu delikanlıyı sever Aphrodite, onu kendi sarayının gece bekçisi yapmıştır. Aphrodite’ nin aşkları kadar öfkeleri, öç almaları da korkunçtur. Kendisine tapınmayan Lemnos Adası kadınlarınca ceza olarak kocalarının bile dayanamadığı bir koku verir.
Kıbrıs Kralı Kinyras’ın üç kızı Aphrodite’nin öfkesini üzerlerine çekmişlerdir. Tanrıça bunları birer yosma yapar ve kendilerini Kıbrıs’a gelen yabancılarla yatmaya zorlar. Sonunda kızlar Mısır’a göçerler. Üç güzeller yarışmasında oynadığı rol ve Paris ile Helena’ mn başına gelenler birçok söylenceye konu olmuştur.
Aphrodite’nin eşsiz bir güzelliğe sahip olması, birtakım tanrıların, özellikle de tanrıçaların kıskançlığını çekmesine neden olmuştur. Hera ile Athena, Aphrodite kadar kendilerinin de güzel olduklarını ileri sürer. Bir gün tanrılar Peleus ile Thetis’in düğününde hazır bulunurken, Kavga Tanrısı Eris çağrılmadığına kızar ve üzerinde “en güzel tanrıçaya” yazısı bulunan altm bir elmayı masanın ortasına atar. Hera, hemen elmayı kaparsa da Athena ile Aphrodite buna tepki gösterirler. Aphrodite bu sorunda Zeus’un hakemliğini ister. Zeus her üç tanrıçayı da kırmak istemez. Üçünü de sevdiğini, birini öbüründen ayırt edemeyeceğini, hakem olarak İda Dağı’nda çobanlık yapan Paris’i seçtiğini söyler. Bunun üzerine Paris’in hakemliğine başvurulur. Paris, üçü de birbirinden güzel olan tanrıçaları inceler, uzun uzun düşündükten sonra kendisine vaad edilen en büyük aşk ve en güzel sevgili karşılığında altın elmayı Aphrodite’ye verir. Troya Savaşı bundan çıkar.
[b]
Apollon, Zeus'un güzel saçlı Leto'dan olan oğlu ve Artemis'in ikiz kardeşidir. Yunan mitolojisindeki en önemli tanrılardan biridir.Kıta Yunanistan'a özgü bir tanrı olarak kabul edilirken; yapılan araştırmalar, Apollon'un artık Anadolu kökenli bir tanrı olduğunu ortaya koymuştur. "Apollon" kelimesi de Yunanca değildir. Azra Erhat, Apollon'un asıl doğum yerinin Anadolu kıyıları; yani Lykia ve özellikle doğduğu kentin Patara olduğunu belirtmektedir. İlyada'nın bazı bölümlerinde Apollon, Lykegenos sıfatıyla da anılmaktadır. "Likyalı" anlamına gelen bu sıfat, onun Likya bölgesiyle bağlantısını gösterir.
Apollon, efsanelerinde okçu, gümüş yaylı ya da hedefi vuran anlamında değişik sıfatlarla da anılmaktadır. Bazı efsanelerde onun için parlak, ışık saçan anlamına gelen Phoibos sıfatı kullanılır. Ancak Apollon, Güneş ya da ışık tanrısı değildir. Asıl Güneş tanrısı, Helios'tur.
Apollon'un sıfatlarından biri de sarışındır. Bu sıfat, Apollon'un yaydığı ışığa işaret edebileceği gibi doğrudan doğruya onun saç rengi ile de bağlantılı olabilir.
Apollon çok iyi bir okçudur, hedefini hiç bir zaman şaşırmaz.Kardeşi Artemis ile paylaştığı bu okçuluk yeteneği Apollon'a büyük bir üstünlük sağlar.Apollon ve Artemis'in oklarıyla ölmek tatlı, acısız, uykuya dalar gibi huzurlu bir ölüm demektir.
Aletlerden ok, yay ve lir; hayvanlardan kurt, yunus balığı, kuğu, karga; bitkilerden defne, palmiye ve zeytin ağacı tanrının simgeleridir.
Bir tanrı olarak Apollon'un nitelikleri çok fazladır.
Ekin-tarım tanrısıdır.
Çobanların tanrısıdır.
Sağlık ve ceza tanrısıdır.İnsanları iyileştirir, onları suçlarından arındırır (bu niteliği oğlu Asklepios'a geçmiştir).Ama aynı zamanda oklarıyla etrafa veba ve ölüm de saçar (İlyada'da Troya savaşı sırasında Akha ordularına oklarıyla veba salmıştır).
Geleceği haber verir. Apollon bilicilik tanrısıdır. Apollon tarafından esinlenen insanlar bilici, kahin veya falcı olurlar.Bilicilik İlkçağ'da son derece önem verilen adeta bir sanattır.Yunan efsanelerinde Delphoi önemli bilicilik merkezi olarak geçer. Efsaneye göre; Gaia, Python adında bir ejder doğurmuş, Python, Delphoi'da bulunan bilicilik merkezine bekçi olmuştur.Başlangıçta buranın adı Python imiş.Apollon doğduktan 4 gün sonra Hephaistos'un oklarıyla silahlanarak Delphoi'a gitmiş, Python'u öldürerek aynı yere kendi bilicilik merkezini kurmuştur. Ancak ne var ki İlk Çağın ilk ve en önemli bilicilik merkezleri Anadolu'dadır. Anadolu'daki en önemli ve en eski merkez Didim'dir (Apollon'un doğum yeri olan Patara'da önemli bir merkezdir). Didim'deki bilicilerin çoğu kadındır. Ellerindeki kutsal bir değnekle kuyunun başında oturur, sularda gördükleri ışıltıları yorumlar, rahiplere bildirirler.Bilici kadınlar arasında en ünlüsü Troya kralı Priamos'un kızı Kassandra'dır.[1]
Kent kapılarındaki bekçiliğinden dolayı yeni kurulan şehirlerin koruyucusu, günlük yaşamın düzenleyicisidir.Yol ve kapılar tanrısıdır.
Güzel sanatların bilim ve müziğin koruyucusudur. Musalar korosunun yöneticisi olarak ün yapmış, bu konuda pek çok efsane oluşmuştur. Kimi yetenekleri konusunda Apollon son derece kıskançtır. Bu, özellikle Phrigya'lı Marsyas'a karşı öfkesini konu eden bir mitosta çok belirgindir. Marsyas iki delikli kavalın bulucusu sayılır.Ancak bu kavalı asıl bulan tanrıça Athena'dır. Athena, birgün kavalını çalarken derede yansımasını görür.Kavalını, yanaklarını şişirip çirkinleştirdiği için dereye atar.Marsyas kavalı bulur ve çalmaya başlar. Giderek ustalaşır ve musalar korosunun yöneticisi olur. Kendine olan güveni onu, Tanrı Apollon'nun liriyle yarışmaya cüret ettirir. Apollon yarışmayı tek bir koşulla kabul eder.Yenen yenilene istediği cezayı verebilecektir.Hakem, Musalar ve Phrigya kralı Midas'tır.Musalar Apollon'u, Kral Midas Marsyas'ı birinci seçer.Çok sinirlenen Apollon, Midas'ın kulaklarını eşek kulaklarına çevirir.Marsyas'ı da bir çam ağacına bağlayıp diri diri derisini yüzer.Ancak daha sonra buna çok pişman olur, lirini kırarak bir daha hiç çalmaz. Marsyas'ı bir ırmak (Çine Çayı) haline getirir. [/b]
Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "lale_zar" (20.02.2016, 02:33)
Artemis, Roma'daki adı Diana, Zeus ile Leto’nun kızı. Phoebe olarak da bilinir. Apollon’un ikiz kız kardeşi, vahşi doğa, avcılık ve ay tanrıçası. Ares'in dostu ve en büyük Yunan tanrıçalarından biridir.
Kardeşinden bir gün önce doğup Apollon’un doğumu sırasında annesine yardım etmiştir. Annesinin çektiği acıyı gören Artemis evlenmemeye ve bakire kalmaya yemin etmiştir. Delos adasında doğmuştur. Apollon güneşi, Artemis ise ayı temsil eder; Apollon’a "Phoebos" (parlak, ışıklı) denildiği gibi, Artemis’e de "Phoebe" denilirdi. İkisi de yayla silahlanmıştır, oklar atarlar; oklar güneş ve ay ışınlarının sembolüdür.
Artemis, güzel, endamlı, ciddi yüzlü, tanrısal bir bakiredir. Saf ışık tanrıçası olarak afifliği sembolize eder, kültünün kanunu olarak afifliğe, erkek, kadın duacıları riayet zorundaydı. Ona tapınan ve onun gibi dünya iptilasından uzak, dağlar, ormanlar arasında yaşayan Hippolyt, afiflik yüzünden helak olduğu zaman Artemis ona yüksek şerefler müjdeleyerek teselli vermiştir.
Sonraları Artemis adına türlü kültlere sapılmıştır. Bunlardan biri, Efes’de Artemis’e, bütün tabiatı dölleştiren ve göğsü sayısız memelerle örtülü bir tanrıça gibi düşünülerek tapınılmasından doğan kült idi. Artemis ve avcıları bakirelik yemini etmiştir. Artemis de bütün avcıları 13-15 yaşlar arasında ölümsüz olarak sabitlemiştir. Satirler Artemis ve avcıların hayranıdırlar. Çünkü Artemis hayvanları ve doğayı çok sevmektedir. Fakat hiçbir erkek veya satir asla Artemis ve avcılarına yaklaşamamaktadır. Artemis kendine yaklaşan erkekleri ya bir çeşit geyiğe ya da tavşana çevirerek onları cezalandırmıştır. Ayrıca Artemis ev ve orman tanrıçasıdır. Bunun yanında Artemis bakireliğini bir erkeğe verip gebe kalan kadınları okuyla öldürmüştür.
Athena( Barış Tanrıçası)
Athena, Yunan mitolojisinde zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçasıdır. Roma mitolojisinde Minerva diye anılır. Babası Tanrıların başı Zeus, annesi ise Zeus'un ilk karısı olan Hikmet Tanrıçası Metis' tir. Sembolleri, kalkan, mızrak, zeytin dalı ve baykuştur. Mızrak savaşı, zeytin dalı barışı, gökgözlü baykuş da bilgeliği temsil eder. Athena, Atina kentinin baş tanrıçası ve koruyucusudur, kent ismini de ondan almıştır. Athena ve sembolize ettiği karekterler birçok kültürde benzer formlarda bulunur. Athena ayrıca Troya savaşında Akhaların yardımına koşup tahta atın yapılmasına yardım etmiştir. Athena özel bir kalkan taşır. Bu kalkan Aegis olarak isimlendirilmiştir. Kalkanın üzerinde, değişik süslemelerle birlikte Medusa'nın başının resmi bulunur. Bu kalkanın önünde en güçlü ordular bile bozguna uğrar.
Temel özellikleri kentle ilgili olan Athena birçok bakımdan Kır Tanrıçası Artemis'in karşıtıdır. Athena'nın Yunan uygarlığı öncesinden gelen bir tanrıça olduğu ve daha sonra Yunanlılarca benimsendiği sanılır. Ama Yunan ekonomisi, Minos uygarlığından farklı olarak önemli ölçüde askerî temele dayandığı için, Athena başlangıçtaki evcil işlevlerini korumakla birlikte giderek bir Savaş Tanrıçası'na dönüşmüştür. Savaşın, kaba güç yönünü simgeleyen Ares yerine strateji ve zeka yönünü temsil eden Athena, bu açıdan Ares'ten ayrılır.
Tanrıça Athena Herkül, Perseus, Odysseus gibi bir çok kahramana yardım etmiştir.
Konu başlıkları
Tanrıça Metis hamile kalınca, Zeus doğacak çocuk erkek olurda kendisini devirir diye, tanrıçayı hamile iken yutar. Zeus'un kafasında bir yumru şeklinde büyüyen Athena oradan kalkanlı ve zırhlı bir şekilde çıkar. Zeka tanrıçası olan Athena, bu özelliğini annesi bilgelik, hikmet tanrıçası Metis'den almıştır.
Tanrıça bakire kalıp hiç çocuğu olmasada, çocuğu yerine koyduğu Erikhthonios ile ilgili hikaye şöyledir: Tanrı Hephaistos, bir gün Athena'ya karşı olan hislerine yenik düşer ve tanrıça Athena'yı kovalamaya başlar. Koşarken boşalan Hephaistos'un menileri tanrıçanın bacağına gelir. Tanrıça bunları silip toprağa atar ve bu ilişkiden yılan bacaklı Erikhthonios doğar. Athena'da onun yetiştirilmesine yardım eder.
Atina Şehrinin Kuruluşu
Atina şehri yeni kurulmaktadır ve şehrin tanrısı kim olacağı söz konusu olur. Bütün Olimpos tanrıları bir araya gelirler. Çeşitli yarışmalar sonucunda iki tanrı kalır. Bu iki tanrı Poseidon ile Athenadır. Jüri tanrılar bu şehre en büyük hediyeyi verecek olanı şehrin tanrısı seçeceklerini belirtirler. İlk olarak kendinden emin Poseidon öne çıkar. Üç başlı mızrağını yere vurur ve yer yarılarak bir at ortaya çıkar. Poseidon atı herkese göstererek "Bu evcil bir attır, insanı yorulmadan istediği her yere götürür, onun yüklerini taşır." der. Bütün tanrılar büyülenmiştir bu hayvan karşısında. Athena ise küçük bir gülücük atar ve ünlü mızrağını yere saplar. Mızrağın saplandığı yerden bir filiz çıkar ve büyür büyür çok güzel bir zeytin ağacı olur. "Bu da zeytin ağacıdır. Meyvesi olan zeytinin saymakla bitmeyen özellikleri vardır. Zeytini insanlar yiyebilirler, yemeklerine katabilirler. Yağını yapıp, yakarlar, geceleri aydınlatırlar. Yemeklere dökerler, çok güzel lezzetler elde ederler. Aynı zamanda bozulmaz, ve bozulmasını istemedikleri yiyecekleri saklarlar. Ve böyle faydaları daha da sayılabilir." der zeki tanrıça. Bütün tanrılar bakakalmıştır bu ağaca. Hepsi tebrik eder Athena'yı, artık şehir ona aittir. Şehrin ismine de Atina denecektir bundan sonra. Poseidon ise, belki de bir tanrıçaya yenilmekten, tüm siniriyle üç başlı mızrağını dağa fırlatır. Dağa saplanır mızrak, hala mızrağın izinin orda olduğu söylenir. Ayrıca Athena'nın o meşhur ağacının da Atina'daki akropoliste portikonun yanında duran zeytin ağacı olduğuna inanılır.
Athena'nın hiç sevdiği olmamıştır. İşte bu yüzden Athena Parthenos yani "Bakire Athena" olarak da anılır. Atina'daki ünlü Parthenon Tapınağı da ismini buradan alır. Bu Athena'nın sadece bakireliği ile ilgili bir gözlem değildir, fakat O'nun cinsel mütevaziliğin ve tanrısal gizemin daimi koruyucusu olduğu rolünün bir doğrulamasıdır. Üstlendiği bu rol Athena hakkında birçok hikâyenin de doğmasına yol açmıştır. Marinus'un anlattığına göre Hristiyanlar Parthenon'dan Athena'nın heykelini kaldırır. Ardından Proclus'a ki kendisi fanatik derecede Athena'ya düşkündür; rüyasında bir Atinalı kadının O'nunla yaşamak istediğini söylediğini bize anlatmıştır.
Yalnızca bir kere bir tanrıyla birlikte olduğu ve bu birleşmeden yarı tanrı iki (ikiz) kızının olduğu söylenmektedir. Ancak ne kızlarının ne de daha sonradan evlendiği tanrının kim olduğu bilinmemektedir.
POSEİDON
Poseidon Yunan mitolojisi'nde denizler, depremler ve atlar tanrısı. Kronus ile Rheia'nın oğlu. Zeus ve Hades'in kardeşi. Roma mitolojisi`nde Neptün olarak bilinir. En önemli silahı üç dişli bir yabadır ve bu yabayı yere vurduğunda depremler meydana gelir. Poseidon hırs ve gücü temsil eder. Poseidon'un hırsı Atlantis'in yok olmasına sebep olmuştur. Bunun nedeni ise dünyanın en mükemmel şehrini inşa etme arzusudur. Karanlığın ve İşkencenin tanrısı olan Gorgos'la ölümüne savaş içindedir. Karanlığın ve işkencenin tanrısı olan Gorgos Zeus'u kıskanmaktadır. Bu yüzden Olimpos'ta kargaşa ve kaos yarattığından güçleri bir taşa hapsedilerek ve 1 şart koyularak serbest bırakılmıştır. Bu şart ise ne zaman birini öldürmek üzere olsa ona bir dilek hakkı vermektir. Fakat o bu dilekleri çok iyi inceleyerek onu dileyenin alehine bir şekilde gerçekleştirmektedir.
Poseidon Dorlar'ın göçlerinden önce Peloponnesos ile Boiotia'da saygı görürdü. Üç dişli yabası ile denizleri allak bullak eder, karaları sarsar, depremler yollardı. Bunun için Poseidon'a Enosikhthon ile Gaeiokhos (yerin altında yürüyen) de denir. Ayrıca atların da tanrısıydı; En eski efsanelerde sık sık at şeklinde tasvir edilir. Pegasus, Poseidon ile zorla sahip olduğu Medusa'nın çocuğudur. Poseidon Şerefine tertiplenen araba yarışları içinde, Korinthos'ta yapılan İsthmia yarışarı en meşhurlarıdır. Atina'da ki Erekhteion'da, Poseidon'la Athena arasında ki yarışın izleri görülür; Poseidon, üç dişli asasını vurunca kaya da koca bir yarık açılmıştır. Zeus'un kızı olan Athena'ya Atina'da yenilmiştir.
Neptün heykeli, Bristol, İngiltere
Roma dönemi Paestum antik kenti, Poseidon Tapınağı
Yüceliğine uygun bir şekilde, Zeus'un kardeşi olan Poseidon, Amphitrite ile evlenmiştir. Amphitrite deniz dibi tanrıçasıdır. Poseidon'un oğullarından biri Amykos'tur. Bebryklerin kralıdır.
Ülkesinin kıyılarına gelen yabancıları yumruk dövüşlerine zorlar, yenilenleri öldürür. Argonautlar, Bebryk'ler iline geldiklerinde Amykos Polydeukes'e yenilir ve artık tehlikesiz bir hale gelir.
Poseidon'un bir diğer oğlu Kyknos'tur. Akhilleus tarafından Troya önlerinde öldürülmüş ve babası tarafından kuğuya dönüştürülmüştür. Babası Titan Kronos'tur. Zeus'u tahttan indirirken diğer tanrı ve tanrıçalardan yardım almıştır. Zeus'u altın ağla yakalamışlardır. Fakat Zeus bu ağdan kurtulmayı basarmıştır.
Ayrıca Theseus adında bir oğlu vardır. Fakat bu oğul cylops'un daha büyüğü ve onlarında kahramanıdır. Efsaneye göre bir tanrıçayla evlenmiştir. Yarı tanrı bir kızı olmuştur.Fakat kim olduğu bilinmemektedir.
[/size]
Hestia(Aile Tanrıçası)
Rhea ile Kronos'un kızı olan Hestia, Zeus'un en büyük kız kardeşidir. Olimpos'taki tanrıların en kibarı olarak bilinen Hestia, aile tanrıçasıdır, bu yüzden de günlük ev hayatında önemli bir yere sahiptir. Hiçbir mitolojik anlatımda yer almadığı gibi, Antik Yunan'da ona adanan tapınakları da olmamıştır. Ama, Olimpos'ta yanan kutsal ateş ve dünyadaki yanan her ocak onun kutsal mekanı sayılır.
Mitolojide Hestia, Kronos ve Rhea'nın ilk çocuklarıdır. Diğer kız ve erkek kardeşleri gibi babası tarafından yutulur, Kronos yenildikten sonra ise son kişi olarak dışarı çıkar. Apollon ve Poseidon, Hestia ile birlikte olmak istedilerse de, tanrıça Zeus'tan sonsuza kadar bakire kalmayı diler ve istediği Zeus tarafından kabul edilir. Ayrıca son olarakta Olimpos'taki yerini tanrı Dionysos'a bırakıp, oniki Olimpos tanrısı arasından çaĞrılmıştır. Yaşamak için insanların arasına karışır.
Hestia aynı zamanda "metropolis"i simgelerdi. Bu nedendir ki kolonilerde kurulan yeni şehirlere metropolisde yanan ateşten getirilir, böylece metropolisin bir parçası koloni şehirlerinde yanmaya devam eder.
Roma mitolojisinde Hestia'ya Vesta denirdi ve Romalalılar Yunanlıların aksine tanrıça adına tapınaklar yapmıştır. Roma forumda ona adanmış bir tapınak bulunurdu. Vesta rahibeleri ise Vesta bakireleri olarak adlandırılır.
Hades(Yeraltı Tanrısı)
Hades Yunan mitolojisinde ölülere hükmeden yeraltı tanrısıdır. Zeus, yeryüzünün hakimiyetini kardeşleri arasında paylaşırken Zeus'a gökyüzü, Poseidon'a denizler ve Hades'e yeraltı düşer. O artık ölüler ülkesi tanrısıdır, korkunç bir tanrıdır ancak kötü değildir. Yer altının tüm hazineleri Hades'in olduğu için Romalılar onun adını varlıklı yani, Pluton olarak değiştirmiştir. Karısı, Demeter ve Zeus'un kızı Persephone'dir.
Kelime anlamı olarak "Hades" görünmez manasına gelmektedir. Onu görünmez yapan bir miğferi vardır. Yeraltı zenginliklerinin sahibidir, yerden çıkan değerli metaller onu bolluk çokluk ve servet tanrısı yapmıştır. Acımasız ve hatta korkunçtur; ama sözünden dönmez ve birçok tanrının aksine kaprisli bir tanrı değildir. Mitolojik öykülerde adı çokça yer almamaktadır. Bilinen en önemli öyküsü karısı Persephone'yi kaçırması ile ilgili olandır. Ancak Hades'in en önemli sıfatı, ölümün tanrısıdır. (Ölüm de başlıbaşına bir tanrıdır: Thanatos)
Hades aynı zamanda ölüler ülkesinin de adıdır. Hades ülkesi Asphodel, Tartaros ve Elysium olmak üzere üçe ayrılır. Ölen insanlar, fani yaşamlarında iyilerse Elysium'da, ne kötü, ne de iyilerse Asphodel'de yaşamlarını sürdürürler. Zeus ve Olimpos tanrılarının düşmanları, katiller vb. kişiler ise ceza olarak Tartaros'a atılırlar.
Enteresandır ki, Hades'in yeraltı ülkesine yaşayanlar da ölmeden geçebilmektedir. Ancak diyarın girişini üç kafalı şeytani bir köpek olan Cerberus korur. Herkes o köpeğin dehşetinden korkar ve kimse o kapıyı geçemez. Herkül bir macerasında bu köpekle yüzleşmeye gider.
Hades her ne kadar birçok zenginliğe sahip olsa da ortalıklarda pek gezinmez, övünmez, konuşmaz, kendi yeraltı ülkesinde oturmayı tercih eder. Çünkü sahibi olduğu yeraltı ülkesi o kadar çirkin bir ülkedir ki, efendisi sürekli saklanır. Bir keresinde Poseidon, Hades'i utandırmak için üç başlı mızrağını yere saplar ve yeryüzü boydan boya yarılarak Hades'in çirkin yeraltı ülkesi meydana çıkar. Hades sinirlenmiştir, daha sonra yetmiş bin kişilik Ölüler Ordusu ile Atlantis Denizini kurutur.
Ares (Savaş Tanrısı)
Trakyalılar'ı Amazonlar'a karşı kışkırtır. Çıkan savaştan zevk alarak önüne geleni öldürürken kendisi adına kafataslarından bir piramit inşa eden oğlu Kyknos'un ölüm haberi gelir. Kyknos, piramiti tamamlamak üzeredir. Zirvede tek bir kafatası için boş yer kalmıştır. Teselya kralının kafasıyla zirveyi tamamlamayı düşünürken, Herkül'ün oradan geçtiğini görür. Çıkıp Herkül'e meydan okur ve Herkül onu öldürür. Bu haberi alır almaz savaş arabasına atlayan Ares, kendisini kafatasından tapınakla onurlandıran oğlunun intikamı için Herkül'ün üzerine saldırır.
Ares, Athena ile sık sık mücadele etsede hep kaybeder.
Yunan tanrıları içinde belki de en fazla utanç verici duruma düşen tanrıdır. Kimsenin sevmediği bu tanrı sık sık zor durumlara düşürülür. Bunların başında tunçtan bir küpe 13 ay boyunca hapsedilmesi gelmektedir. Günlerden bir gün Olimposlu tanrılar ziyafetteyken müthiş gürültülerle ayağa fırlarlar. Bir türlü Olimposlu tanrılar arasına kabul edilmeyen, bir ölümlüden doğan dev cüsseli Poseidon'un oğulları Othos ve Ephialtes tanrılara savaş açmışlar, gökyüzünü fırlattıkları dev kayalarla bombalamaya başlamışlardır. Üstelik, cüretkar yarıtanrı bu iki dev, sadece Olympos'a kabul edilmeye diğer tanrıları zorlamakla kalmayıp, en güzel tanrıçaları Athena ve Hera'yı da isterler. Hera ki Zeus'un karısıdır ! Zeus çok sinirlenerek bu işi halletmesi için Ares'i görevlendirir. Athena'nın alayları arasında savaş arabasına binen Ares, hışımla iki devin üstüne saldırır. Ancak, bir an tedbiri elden bırakır ve kalkanını indirir. Bu sırada devlerden birinin fırlattığı kaya Ares'i bayıltır. İki dev Ares'i tunçtan bir küpün içine kapatırlar. Ares'i diğer tanrılar hiç sevmeseler de iki güçlü tanrıçaya göz koyacak kadar yoldan çıkmış bu iki devin kazanmasını da istemezler. Tanrıların habercisi Hermes uzun aramalardan sonra 13 ay sonra ölmek üzereyken Ares'i bulur. Ares tekrar güneş ışığını gördüğünde Othos ve Ephialtes'in cezası çoktan verilmiştir. Ölüler diyarında yılanlar tarafından bir sütuna bağlanmışlardır. Yılanlar her defasında dayanılmaz acılar veren zehirlerini boşalttıkları ısırıklarla iki devi rahat bırakmazlar, omuzlarına tüneyen baykuşlar ise devamlı öterek beyinlerini tırmalarlar.
Ares'in Truva Savaşına karışması da Olympos'un tanrılarının hiç sevmediği bir sonuç doğurmuştur, özellikle de Hera'nın. Ares, Truvanın yanında savaşa katılıp Yunanlıları öldürmeye başladığında eski bir defter yeniden açılır. Truva kralının çapkın oğlu Paris, üç güzeller yarışmasında Hera'yı değil Afrodit'i güzel seçmiştir. Truva savaşının nedenlerinden biri de zaten budur. Hera, doğrudan savaşa müdahil olmadan önce Zeus'un iznini ister. Zeus, karısının karışmasına izin vermez ama aynı yarışmanın diğer mağduru Athena'nın karışmasına izin verir. Athena'da Ares'ten en az Hera[ kadar nefret etmektedir. Savaşçılığıyla ünlü kahraman Diomedes'e destek vererek Ares'in üzerine saldırmasını sağlar. Ares, görmediği Athena'nın varlığını anlamadığı bir şekilde elinden mızrağı düştüğünde farkeder. Bu fırsatı değerlendiren Diomedes Ares'i yaralamayı başarır ve Ares Truva savaş meydanından çekilmek zorunda kalır.
Tanrılar tanrısı Zeus'un pek de sevmediği tanrı Ares bir destanda şöyle geçmiştir:
Bulutları devşiren Zeus yan yan baktı, dedi ki; Böyle ağlayıp durma dizimin dibinde dönek. Olympos'ta oturan tanrılar arasında benim en tiksindiğim tanrısın sen !
Ares 4 büyük yardımcılarıyla Phobos(korku), Deimos(dehşet), Eris ve Enyo ile tüm dünyaya dehşet verir.(Trakya'da katliamlar yapar. 3 nehir insan kanı akıtır.) Sonunda Olympos tanrıları Ares'e karşı savaş açarlar fakat ne yazık ki çıkan savaşta Olympos düşer. Phobos öyle bir korku salmıştı ki Zeus'un tamamen Olymposdan düşmesini sağlıyordu. Fakat Ares sadece Olympos'a katılmak isteyip Zeus'u eski yerine geçirir. Böylece 5 tanrı, Ares ve yardımcıları, Olympos'un en büyükleri oldular. Zeus yine de Ares'i sevmesede Ares'in bağlılık yemini sürekli devam ettirecekti.
Yunan mitolojisinin en büyüklerindendir. Dünyanın yönetimini tamamen elinde tutmuş, insanlara her türlü korkuyu ve acıyı tattırmıştır. Amacına ulaşan Ares Olympos'a girdikten sonra Zeus'la son anlaşmasını yaparak artık hiç bir tanrının dünyaya karışmaması zorunluluğu koyar. Eğer Zeus bu şartı kabul etmesse Olympos düşecektir ve Ares dünyanın hakimi olacaktır. Fakat Zeus Ares'in şartını kabul eder ve dünyaya giden kapıların hepsini kapatır.
Ares asıl ilgiyi İtalyanlarda, Mars adı altında Roma'da görür. Roma'nın kurucusu Romulus'un efsanevi babası olan Mars (Ares) Romalılar tarafından ataları olarak benimsenmiştir.
Hermes(Haberci Tanrı)
(Yunancada Hermes Trimegustus (üç kere kutsanmış hermes) anlamına gelmektedir. Gelmişin geçmişin ve geçişin efendisi olarak adlandırılır.
Hermes,Zeus ve Maia'nın oğludur. Zeus'un habercisidir. Tanrıların en kurnazı sayılır. Tanrıların en hızlısıdır. Bir de büyülü değnek taşır. Üstün nitelikleri olan Hermes, efsaneye göre daha bir günlükken ayağa kalkar, beşiğinden çıkar, kaplumbağa kabuğundan yaptığı bir liri çalıp ondan çıkan seslerle eğlenir. Bir gün kırlarda dolaşırken tanrı Apollon'un koruması altındaki inekleri çalar. Apollon olayı öğrenince çok kızar; cezalandırılması için Hermes'i kolundan tutup Zeus'a götürür. Ne var ki, Hermes'in lirinden çıkan sesler Zeus'u ve Apollon'u büyüler. Zeus, cezalandıracağı yerde Hermes'e kanatlı bir başlıkla bir çift ayakkabı vererek onu tanrıların habercisi yapar. Haberci Hermes ölülerin ruhlarını yeraltına götürür; çobanlarla, yolunu şaşıran yolculara kılavuzluk eder. Yaşlı Kral Priamos'u, Hektor'un ölüsünü almak için Aşil'in barınağına götüren de odur.
Hermes'in İo efsanesinde de önemli bir görev üstlendiği görülür. Zeus, sevgilisi su perisi İo'yu kıskanç karısı Hera'dan kurtarmak için, onu ineğe dönüştürür. Hera ineği armağan olarak ister ve alır. Kocasının kendisini aldattığından kuşkulandığı için, başına da bekçi olarak 100 gözlü canavar Argos'u diker. Argos uyurken bile birkaç gözü açık kaldığından, her şeyi görür. Bu yüzden ona yanaşmak çok tehlikelidir. İo'nun kurtarılması için Zeus, Hermes'i görevlendirir. Hermes canavarın yanına oturarak eline lirini alıp tatlı tatlı çalmaya başlar. Bu hoş müzikle Argos'un gözlerinin tümü ağır ağır kapanır, giderek derin bir uykuya dalar. Hermes de uyuyan canavarın kafasını keser.
Çevik haberci Hermes tüm atletlerin koruyucusu olduğu gibi akıllı ve kurnaz olduğu için hırsızların, kumarbazların ve tüccarların da koruyucusudur. Liri, kavalı, notaları, astronomiyi, ölçü birimlerini ve sporu icat etmiştir.
Hermes mitolojistlerce eril öğenin temsilcisi olarak kabul edilir. Çocukları, Pan, Eros, Hermaphroditus, Priapos, Tyche, Abderus ve Autolycus'dur.
Farklı mitolojilerde Hermes
Hermes Roma mitolojisinde Merkür olarak anılır. Güneş'e en yakın gezegene onun adı verilmiştir.
Hermes'in aslen Mısır Mitolojisi'ndeki Thot olduğu iddia edilmektedir.
Bazı düşünürler Hermes'in islam mitolojisindeki İdris olduğu kanaatindedirler. Hermes veya İdris geleneği Babil, Mısır ve Yunan düşüncelerinin temeli olmakla birlikte İslam düşüncesi'nin de temelini oluşturan yabancı kaynaklardan sayılır.
Medusa
Yunan mitolojisinde Medusa ,saçlarının yerinde kıvıl kıvıl yılanlar olan, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahip bir dişi yaratıktır. Mitolojinin erken dönemlerinde Medusa'nın doğuştan canavar olduğuna inanılırken, geç dönem ozanları, vaktiyle genç ve güzel bir kız olan Medusa'nın tanrıça Athena'nın tapınağında deniz tanrısı Poseidon ile ilişkiye girdiği için Athena tarafından bir canavara dönüştürülmek suretiyle cezalandırıldığını söylerler. Medusa, Gorgonlar (pek çok mitolojik canavar gibi Phorkys ile Keto'dan türemiş, Sthenno, Euryale ve Medusa adlı, üç canavar kızkardeş) arasında ölümlü olan yegane Gorgon'dur. Yılan saçlı Medusa'nın başını almak, Serifos (Koyunluca) Adası'nın kralı Polydektes'in buyruğu ile, Andromeda adlı Etiyopya prensesinin de kurtarıcısı olacak olan, büyük kahraman Perseus'a düşecektir. Perseus, uyumakta olan Medusa'ya başındaki görünmezlik miğferi, elindeki sihirli kılıç ve ayağındaki kanatlı sandaletlerle yaklaşıp Medusa'nın başını gövdesinden ayırdığında, o esnada halen Poseidon'dan hamile olan Gorgon'un başsız gövdesinden, efsaneye göre kanatlı at Pegasos ile dev Khrysaor meydana gelirler. İsmi "koruyucu" anlamına gelen Medusa'nın kesik başının kötülükleri defedici özelliği bulunduğu için, Perseus, bu başı bir süre yanında bulundurduktan sonra muhtemelen Athena'ya sunar, tanrıça da Medusa'nın başını müthiş kalkanına ilave ettirir. Özellikle Athena ile Zeus'un kalkanlarında kullandıkları, Gorgon başı şeklindeki, olağanüstü bir koruma gücüne sahip nazarlığa Gorgoneion, bu nazarlıkla donatılmış zırh veya kalkanlara da Aegis adı verilir.
Yunan mitolojisinde yılan saçlı ve korkunç yüzlerine bakanları taşa çevirme gücüne sahip Sthenno, Euryale ve Medusa adlı üç kızkardeşin her birine Gorgon veya Gorgo adı verilir. Gorgon deyince aklımıza aslında bu üç canavar kızkardeşten de öte, kanatlı, yılan saçlı, korkunç suratlı bir tür dişi yaratık gelmeli; yine de Yunan mitolojisinde Gorgonlar başlığı altında anlaşılan, öncelikle ve genellikle Medusa ile kızkardeşleridir. "Gorgon" kelimesi, "korkunç, dehşet verici" anlamındaki Yunanca "gorgos" sözcüğünden gelir. Gorgonların bakışlarının, karşılarındaki kişinin taş kesilmesine neden olacak denli etkili olduğuna inanıldığı içindir ki korunmak istenen nesne veya binalara bir Gorgon sureti iliştirmek, antik Yunan medeniyetinde bir adet haline gelmiştir. Bu tür tasvirlerden biri, örneğin, Korfu'daki Artemis tapınağının alınlığında bulunur. Ayrıca Gorgon başı biçiminde olduğu için Gorgoneion adı verilen, kötü etkilerden koruyucu suretlere veya nazarlıklara da eski Yunan sanatında sıkça rastlanır. Özellikle M.Ö. 8. yüzyılın sonlarından itibaren, İtalya'dan Karadeniz'e uzanan coğrafyada Gorgon başı tasvirleri ile sadece tapınaklarda değil, evlerin eşiğinde, ocak kapaklarında, elbiselerde, sikkelerde, tabaklarda ve silahlarda da karşılaşılır. Bu tasvirlerde Gorgonları, yılan saçlı, koca gözlü, yayvan ağızlı, yabandomuzu dişli, sarkık dilli, burun delikleri geniş, bazen kaba sakallı, çirkin ve tedirgin edici yaratıklar olarak görürüz; gövdeleri resmedilmemiştir, sadece yuvarlak bir kafadan ibarettirler. Ozan Hesiodos, Gorgonları denizde gemilerin seyri açısından tehlikeli sığ kayalıkları meydana getiren birer deniz canavarı olarak düşünmüş gibidir. Netice itibarı ile Gorgonlar, denizin türlü tehlikelerini temsil edip deniz canavarlarının atası olan Phorkys ile Keto'dan türemişlerdir. Ayrıca kızkardeşlerden Euryale'nin ismi "tuzlu denizden gelen" gibi bir anlam taşımaktadır. Athena ve Zeus'un aeigis adı verilen, fırtına kopartma gücüne sahip efsanevi kalkanlarının üzerine iliştirilmiş delici Medusa bakışı tasvirini düşündüğümüzde, belki de bu kalkanların kopardıkları fırtınalarla, gemileri Hesiodos'un bahsettiği sığ kayalıklara savurup parçalayan fırtınalar arasında bir bağ kurabiliriz.
Gorgonlar içinde ölümlü olan sadece Medusa'dır. Önceleri onun bir canavar olarak doğduğuna inanılırken, sonraki dönemlerin sanatında Medusa, güzel yüzlü bir kız olarak tasvir edilmiş, bir yaratığa dönüşmesi de tanrıça Athena'nın ona verdiği cezaya bağlanmıştır. Efsaneye göre, Medusa, tanrıça Athena'nın tapınağında deniz tanrısı Poseidon ile ilişkiye girdiği için bizzat tanrıça tarafından cezalandırılır ve yılan saçlı bir yaratığa dönüştürülür. Medusa, Poseidon'dan gebe kalmıştır. Bu sırada hikayeye dahil olan kahraman Perseus, Serifos (Koyunluca) Adası'nın kralı Polydektes'in buyruğu ile, Medusa'yı öldürmek üzere yola çıkar. Kral Polydektes'in, Perseus'un annesi ve Argos kralı Akrisios'un kızı prenses Danae'nin aşığı olduğunu söyleyelim. Perseus, annesi ile Polydektes arasındaki ilişkiyi onaylamayınca kral, Perseus'u uzaklaştırmanın bir yolunu arar, nihayet Perseus'a kendisine hediye olarak Gorgon Medusa'nın başını getirmesini söyler. İyi ama, Perseus Medusa'yı nerede bulacaktır? Kahraman, bu konuda tanrılardan büyük yardım görür. Medusa'ya öfkesi dinmemiş olan tanrıça Athena, Perseus'u Hesperidler denen akşam perilerinin ülkesine, Akdeniz'in en batı ucundaki Afrika topraklarına yönlendirir. Perseus, önce Gorgonların kızkardeşleri olan Gri Cadılar'ı (Graiai veya Graeae) bulur. Griler veya Gri Cadılar, aralarında tek bir gözü paylaşmak durumunda olan, üç yaşlı acuzedir. Perseus, aralarında el değiştirdikleri bir sırada gözü cadılardan çalarak bu ganimeti Hesperidlerin yerini öğrenmek için bir koz olarak kullanır, muradına erince de gözü Griler'e iade eder. Altın elmalarla dolu, tanrıça Hera'ya ait bahçesiyle ünlü Hesperidlerin ülkesine varan Perseus, orada akşam perilerinden bir sırt çantası (kibisis) edinir. Medusa'nın başını bu çantada taşıyacaktır. Efsanenin bu notasında tanrılar çeşitli silahlarla Perseus'u donatırlar. Zeus, elmas gibi sert ve keskin uçlu kılıcını; Hades, meşhur görünmezlik miğferini; Hermes, kanatlı sandaletlerini; Athena da olağanüstü koruma gücüne sahip, aynalı kalkanını Perseus'a ödünç verirler. Perseus, bu muazzam teçhizatla donanmış olarak Medusa'nın mağarasına doğru ilerler. Perseus mağaraya vardığında Medusa'nın uyumakta olduğunu görür. Bu iyi bir haberdir, fakat Medusa en küçük bir gürültüye uyanabilir ve eğer Perseus, bir an için bile Medusa'nın açık gözlerine bakacak olursa taş kesilecek demektir. Bu yüzden, Perseus, uyuyan Medusa'ya doğrudan doğruya bakmadan, sadece onun cilalı kalkanındaki yansısını izleyerek Gorgon'a yaklaşır. Zeus'un Perseus'a verdiği adamantin kılıç öylesine keskindir ki Perseus bu kılıçla tek hamlede Medusa'nın başını gövdesinden ayırır.
Cygnus (Kuğu), Eridanus (Irmak)
Mitolojide Kuğu, baş tanrı Zeus olarak bilinir. Zeus peri Nemesis’i baştan çıkartabilmek için bir kuğu kılığında ona yaklaşmış ve onu elde etmiştir. Zeus’un bu hareketi sonucu bir yumurta oluşmuştu. Bu yumurta, daha sonra Sparta (Yunanistan’da bir şehir ) kraliçesi Leda’ya verilmişti. Yumurtadan gelecekte Troyalı Helen olacak güzel bir çocuk çıkmıştır.
Başka bir masalda ise Zeus’un kuğu şekline girerek baştan çıkarttığı kadın, kraliçe Leda olarak bilinir. Kraliçe kocası kral Tyndareus ile beraber yaşamaktadır. Zeus ve kraliçe Leda’nın birlikteliklerinden bir yumurta (ya da iki) ortaya çıkmıştır. Yumurtadan (veya yumurtalardan) ikizler Kastor ve Pollluks çikmıştır. İkizler gökyüzünde Gemini takımyıldızının en parlak iki yıldızı olarak görülür.
Diğer bir masalda ise yumurtalardan iki kız çocuğunun çıktığı söylenir. Bunlar Helen ve Clytemnestra’dır. Helen ve Polluks’un, Zeus’un çocukları ve ölümsüz olduklarına inanılır. Kastor ve Clytemnestra’nın ise kraliçe Leda’nın ölümlü eşi kral Tyndareus’un çocukları olduklarına ve ölümlü olduklarına inanılır.
Bunların dışında başka bir masal daha vardır. Dünyayı kuşattığı ileri sürülen ırmak tanrısı Okeanos’un kızı Klymene ile bilgelik ve doğruluk tanrısı Apollon’un Phaethon adında bir çocukları vardır. Phaethon arkadaşlarına kendisinin tanrı Apollon’un oğlu olduğunu anlatır. Arkadaşları ona inanmaz ve yalan söylediğini düşünürler. Phaethon’un çok üzüldüğünü gören annesi Klymene, onu babası Apollon’a gönderir. Phaethon, babası Apollon’u görmeye gider. Oğlunun geldiğini gören Apollon bu duruma çok sevinir. Phaethon’a, arkadaşlarını ikna etmesi için yardım edeceğine dair söz verir. Phaethon bir süre düşünür ve arkadaşlarını inandırmak için babasından Güneş arabasını kullanmak için izin ister. Her gün Apollon’un idare ettiği güneşin şarına dört gürbüz at koşulurdu. Bunların adları “Eoüs, Pyrous, Ethon, Phlegon”dur. Yani “Al at, Ak at, Parlak at, Toprak at” dır. Güneş sabahleyin kırmızı olarak doğar, yavaş yavaş beyazlaşır, sonra öğle vakti parlak olur. Akşama doğru batacağı sırada toprağa dokunur ve toprak rengini alır. Güneş tanrısı sabahleyin şafağın pembe parmaklarıyla açtığı gök kapısından çıkar, akşam olunca
yorgunluğunu dindirmek için batıda olan sarayına iner, orada geceler. Apollon bu teklif karşısında şaşırır ve oğlunu caydırmaya çalışır. Çünkü güneş arabasını kullanmak oldukça tehlikeli bir iştir. Ancak Phaethon fikrini değiştirmez ve babası sözünü tutmak zorunda kalır. Phaethon’u hem annesi hem de kız kardeşleri güneş arabasını kullanması konusunda yüreklendirirler. Phaethon, arabayı kullanmak için oldukça acemidir. Buna rağmen arabayla oldukça uzaklara ve yükseklere doğru yol almaya başlar. Doğu ufkunda öyle bir yere gelir ki, burası gök kubbenin en tepesidir. Arabasıyla gökyüzünün bir ucundan diğer ucuna büyük bir çizgi çizmeye başlar. Daha bu çizgi gökyüzünde Samanyolu olarak anılmaya başlar. Bu sırada Dünya yüzeyi soğumaya başlar, çünkü araba çok uzaklara gitmiştir. Bunun üzerine arabanın atları hızla Dünya’ya doğru yol almaya başlar. Dünya üzerinde Afrika semalarından geçerken arkalarında bıraktıkları yerler kavrulur. Nehirler, göller ve tüm su kaynakları kurur. Büyük bir çöl oluşur. Asıl tehlike Phaethon’u ileride
beklemektedir. Phaethon bir anda büyük akrebi ( Scorpio ) görür. Akrep güçlü kuyruğuyla arabada başı çeken atı sokar. Araba eskisinden daha hızlı bir şekilde gitmeye başlar. Tüm bu olanlardan sonra Phaethon babasını kendisini caydırmaya çalışma isteğinin haklılığını anlar. Baş tanrı Zeus tüm olan bitenin farkındadır. Çevreye daha fazla zarar gelmemesi için bir yıldırım yollayarak Phaeton’u öldürür ve vücudu dünyaya doğru düşmeye başlar. Arabanın atları ahırlarına geri dönerler. Phaethon’un vücudu Eridanus nehrine düşer ve dibe doğru batar.
Eridanus, gökyüzünde çok uzun, dolambaçlı bir nehir olarak betimlenir. Takımyıldızının bu uzun nehir görüntüsünü gökyüzünde belirlemek zordur. Bazı yazarlar bu nehrin Nil nehrini temsil ettiğini söylerler.
Phaethon’un ölümüne çok üzülen kızkardeşleri tam dört ay boyunca durup dinlenmeden ağladılar. Onların bu hallerine acıyan tanrılar, bu kızkardeşlere daima inleyen ve sarsılan kavak ağaçlarına dönüştürdüler. Ağaca dönüşen kız kardeşler, Eridanus nehri boyunca dizilirler.
Phaethon’un başına gelenleri duyan arkadaşı Cygnus, onun cesedini bulabilmek için nehre girer. Cygnus Phaethon’un çok yakın ve sadık bir arkadaşıdır. Phaeton’un cesedini bulmak için nehre ard arda dalar ve nehirde boydan boya devamlı yüzmeye başlar. Bu hareketleri onu nehirde yiyecek arayan bir kuğuymuş gibi gösterir. Daha sonra Cygnus, arkadaşının acısıyla ölür. Tanrı Apollon, Cygnus’a acıyarak onu gökyüzüne Kuğu takımyıldızı olarak koyar.
(yunanmitolojisi.blogspot)
Delphinus “The Dolphin” ya da “Yunus”, Pegasus’un batısında yer alan eski bir takımyıldızıdır. Bazı kaynaklarda adı “Arion” olarak geçer. Eski çağlarda iki tane Arion olduğu rivayet edilmektedir.
Biri Yunan mitolojisine göre M.Ö. 8. yüzyılda yaşamış olan müzisyen ve şairdir. Masallarda Arion’un gelmiş geçmiş en büyük müzisyen olduğu söylenmektedir. Şairler adası Lesbos’da (Midilli Adası) yaşayan Arion, adadan ayrılıp Korinthos’a (Eski Yunanistan’da Atina’ya 18 km. uzaklıkta bir şehir) gitmiş. Korinthos’un yöneticisi Periandros’la dost olmuş ve oranın halkını da sanatıyla etkilemiştir. Arion sanatıyla yalnız ün değil, para da kazanmıştır. Bir süre sonra Korinthos’tan Sicilya’ya (İtalya) gider. Sicilya’da kaldığı süre içinde servetine servet katmıştır.
Yaşı ilerleyince Korinthos’a geri dönmek ister. Sicilya’da kazandığı servetini güvenli bir şekilde götürmek gibi büyük bir problemi varmış. Bu yüzden güvendiği Korinthos’lu bir tayfa ile anlaşır. Ama güvendiği tayfalar denize açıldıktan sonra Arion’unaltınlarına ve parasına el koymayı planlamışlardır. Denize açıldıktan bir süre sonra tayfaların niyetini anlayan Arion, en azından hayatını bağışlamaları için yalvarır. O gece rüyasında bilgelik ve doğruluk tanrısı Apollon’u görür. Bunu hayırlı bir şey olarak yorumlar. Tayfalar Arion’u denize atmak isterlerken, onlardan son bir defa saz çalmasına izin vermelerini diler. Sazını o kadar güzel ve dokunaklı çalmış ki, Apollon’un kutsal hayvanları olan yunuslar onu dinlemeye gelmişler. Arion ezgisini bitirince, kendini denize atar. Dalgalar arasında boğulmak üzere olan Arion’u bir yunus balığı sırtına alıp Yunanistan kıyılarına götürür.
Tanrı Apollon da Arion’un sazıyla üzerinde yolculuk ettiği yunus balığını ödüllendirmek için gökyüzüne yerleştirir.
Masallarda adı geçen diğer Arion ise denizler tanrısı Poseidon ile toprak ve ürün tanrısı Demeter’in oğludur. Demeter ve Poseidon’un oğlu Arion’un, Yunus takımyıldızının mitolojik masalıyla bir ilişkisi yoktur.
Bu takımyıldızının ismi daha çok Poseidon’la ilişkilidir. Deniz tanrısı Poseidon’un sarayında elli tane su perisi vardı. Bunların tümünü Nereus dünyaya getirmiştir. Bu yüzden bu periler “Nereid’ler” olarak bilinirlerdi. Poseidon onların çoğuna karşı ilgisizmiş. Bir eş bulması gerektiği zaman, aralarından denizde yaşamaya alışkın olanlarından birini eş olarak seçmeye karar verir. Poseidon’un ilk seçimi elli Nereid’in ilki olan Thetis’tir. Poseidon Thetis’in dünyaya bir oğlan çocuğu getiremeyeceğini öğrenir. Poseidon’un evlik için sonraki seçimi Thetis’in kız kardeşi olan Amphitrite’dir. Amphitrite, Poseidon’la evlenmek istemez, Atlas dağlarının ardına kaçar. Poseidon, Amphritite’yi kendisinin su altı krallığına eşi olarak geri dönmesi için ikna etmek üzere çok sayıda haberci gönderir. Bu görevde başarılı olan Delphinus’tur. Amphiritite, Delphinus’un yalvarmaları sonucunda ikna olup, Poseidon’un sualtı krallığına, kraliçe olarak geri döner. Poseidon, Delphinus’u başarısından dolayı ödüllendirerek gökyüzüne takımyıldız olarak alır.
Hristiyanlığın ilk yıllarında Delphinus, İsa’nın çarmıhı olarak da adlandırılır.
(yunanmitolojisi.blogspot)
Auriga (Arabacı)
Ateş ve demir tanrısı Hephaistos’un oğlu olan Auriga, bir masala göre Atina kralıdır ve adı efsanevi kral Erichthonius olarak geçer. O Hephaistos’un yere saçılan tohumlarından meydana gelmiş yarı insan yarı yılan bir çocuk iken zeka tanrıçası Athena yerde çırpınan bu acayip yaratığa acımış, onu alıp bir kutunun içine koyarak Kekrops’un üç kızına vermiş ve kutuyu açmamalarını söylemiştir. (Kekrops, Yunanistan’ın doğusunda küçük bir yarım ada olan Attika’nın efsanevi ilk kralıdır. Yunanlılara medeniyeti getirmiş ve Atina şehrini kurmuştur.) Kekrops’un kızları tanrıçanın sözünü dinlemeyip kutuyu açmışlar ve Erichthonius’u görünce çıldırarak kendilerini Akropolis’ten (Yunancada akros=yüksek, polis=şehir demektir.) aşağı atarak intihar etmişlerdir.
Erichthonios büyüyünce Atina krallığını ele geçirir. Erichthonios, Atinalıların baş koruyucusu olan, uysallıkları ve yetenekleriyle ünlü dört atı birden süren ilk insandır. Bu nedenle yıldızlar arasına “arabacı” ünvanıyla alınarak Zeus tarafından onurlandırılır.
Başka bir masala göre Arabacı, ırmak tanrısı Asopos’un kızı Antiope ile Atina krallarından Theseus’un oğulları olan Hippolytos’tur. Fakat Theseus, Antiope’nin ölümünden sonra ( veya Antiope’yi terk edip ) Girit kralı Minos’un kızlarından biri olan Phaidra ile evlenmiştir. Güzel bir kız olan Phaidra aşk yüzünden büyük bir faciaya neden oldu. Gerçekten ateşli bir kişiliğe sahip olan bu kraliçe, üvey oğlu Hippolytos’u görünce aklı başından gitti. Hippolytos’u elde etmek, aşk ateşini onunla paylaşmak için her çareye başvurdu. Genç çocuk, üvey annesinin aşkına karşılık vermeyince iftiraya uğrar. Phaidra, Theseus’a, Hippolytos’un kendisini kaçırmak istediğini söyler. Bu yalana inanan baba Theseus, oğlunun cezalandırılması için tanrı Poseidon’a yalvarır. Babaların çocukları hakkında kötü bile olsa isteklerini (çocukların dünyaya gelmelerine neden oldukları için), tanrılar her zaman kabul ederlermiş. Poseidon, Hippolytos arabasıyla deniz kıyısından giderken, dalgalar arasından dev bir boğa göndererek atlarını ürkütür. Atlar delicesine
koşmaya başlarlar. Çok geçmeden Arabacı kaza geçirir ve feci bir biçimde can verir.
Diğer bir masala göre ise Arabacı, tanrıların habercisi Hermes’in oğlu Myrtilus’tur. Kral Ooenemaus’un at sürücüsü olarak bilinir. Kralın çok güzel bir çift atı varmış. Onları krala savaş tanrısı Ares vermiştir. Bu yüzden bütün ölümlü hayvanlardan üstün oldukları düşünülürmüş. Kralın Hippodameia adında bir de kızı varmış. Kral kızına öylesine bağlıymış ki evlendirmek bile istemiyormuş. Ne zaman evlenmek isteyen bir delikanlı gelse, önce kendisini at yarışında yenmesi şartını koşarmış. Tabi damat adayının, kralın tanrısal atlarını geçmesi mümkün olmayınca, kral mutlu bir şekilde adayı reddediyormuş sonradan aday öldürülüyormuş. Çünkü kural böyleymiş: “kazanırsan kızımla evlenirsin, kaybedersen ölürsün.”
Lydia (batı anadoluda bir yer) kralı Tantalos’un oğlu Pelops meydana çıkana kadar Hippodameia’nın evlilik konusunda şansı pek iyi gitmez. Genç kız Pelops’a gönlünü kaptırmış ya da artık bu yarışlara bir son verme zamanının geldiğine inanmış olacak ki, babasının arabacısı Myrtilos’u parayla kandırır. Myrtilos, kralın arabasının tekerleklerinin vidalarını gevşetince yarışı Pelops kazanır. Sonraları bilinmeyen bir nedenden dolayı, Pelops kendisinin Hippodameia ile evlenmesini sağlayan Myrtilos’u öldürtmüştür.
Baba Hermes, oğlu Arabacı’nın hatırasını yıldızlarda yaşatır.
Başka bir masala göre Arabacı, Zeus’u emziren keçidir. Titanlardan Kronos, kız kardeşi Rhea ile evlenir. Kehanete göre çocuklarından biri onu öldürecektir. Bu nedenle karısı Rhea’nın her doğurduğu çocuğu yutarmış. Buna çok üzülen Rhea, son çocuğu Zeus doğduğu zaman gecenin karanlığından yararlanarak Girit adasındaki İda dağının tepelerine gider. Zeus’u oraya bırakır. Gaia (yer) çocuğu alır ve bir mağaranın dibine saklar. Rhea, kocası Kronos’a, yeni doğan oğlu Zeus yerine bit taşı kundak bezine sararak verir. Kronos taşı Zeus sanarak hemen yutar. Zeus, keçi Amaltheia’nın sütünü emerek dağda büyür. Zeus keçiye olan gönül borcunu, onu yıldızlar arasına alarak öder.
Bir başka masala göre, keçi Amaltheia’nın çok çirkin ve ürkütücü bir görünüşü vardır. Bu görünüşü Titanları bile korkuttuğundan Zeus, kendisine keçinin derisinden bir pelerin yaparak düşmanlarını korkutur. Zeus’u koruyan bu pelerin Aegis olarak bilinir.
Auriga, kuzey yarımkürenin en parlak yıldızlarından biri olan Capella’yı içeren bir takımyıldızdır. Auriga genellikle bir savaş arabası kullanıcısı olarak resimlenir. Bu yıldıza ilşkin her kültürde pek çok efsane vardır. Genç Auriga bir elinde kamçı, diğerinde ise biri erkek biri dişi olan iki keçi tutar. Capella’nın anlamı “küçük keçi”dir. Diğer dişi olan keçi Zeus’u emziren Amaltheia’dır.
(yunanmitolojisi.blogspot)
Sagitta (Okçu)
Okçuk küçük bir takımyıldızıdır. Yay ile birlikte mitolojide önemli bir yere sahiptir. Mitolojide pek çok masala konu olmuştur.
Bir efsaneye göre ok, güneş, bilgelik, ve doğruluk tanrısı Apollon’a aittir. Apollon okçuğu intikam için kullanmıştır.
Tesalya (Tanrılar dağı Olympos’u içine alan kuzeydoğu Yunanistan’da bir bölge) kralı Phelegyas’ın kızı Koronis ile Apollon’un, Asclepius adında bir oğulları vardır. Yunan dünyasında hekimlik tanrısı olarak büyük ünü vardır. Asclepius usta bir hekim olarak yetişir. Hekimliğin ve cerrahlığın bütün bilgilerini edinir. Bununla da kalmayıp, ölüleri diriltmeye başlar.
Tanrıça Athena, Gorgo canavarı Perseus tarafından öldürüldüğü zaman, Gorgo’nun bedeninden akan kanı toplamış, Asclepius’a vermiştir. Gorgo’nun sağ tarafındaki damarlarında dolaşan kan zehirli, sol tarafındaki damarlarında yararlı kan dolaşmaktaymış. Bu yararlı kanı Asclepius ölüleri diriltmek için kullanırmış. Gereğinden fazla ölüyü dirilttiği ve ölüler dünyasının düzenini bozduğu gerekçesiyle Zeus tarafından yıldırım gönderilerek öldürülmüştür. Oğlunun öcünü almak isteyen Apollon, Zeus’a yıldırımı bağışlayan tek gözlü Cyclope’leri, bugün gökyüzünde Sagitta adıyla bildiğimiz okçuk ile öldürür.
Başka bir masalda ise okçuk Herkül’e aittir. Herkül, babası baş tanrı Zeus tarafından cezalandırılan Prometheus’u kurtarmak için okçuğu kullanmıştır. Herkül, Zeus tarafından Caucausus (Kafkas,Gürcistan bölgesi) dağlarına zincirlenmiş Prometheus’un ciğerini yemeğe gelen ve bu iş için Zeus tarafından görevlendirilen kartalı (Bazı masallarda bu kartalın Aquila olduğu söylenir) okçuk ile öldürür. Herkül’ün kartalı öldürürken gösterdiği ustalığın anısına okçuk gökyüzüne yerleştirilir.
Başka bir masala göre, okçuk aşk tanrısı Eros’un okunu temsil etmektedir.
(yunanmitolojisi.blogspot)
[b]
Aquila (Kartal)
Milattan önce 8. Yüzyılda yaşamış olan Hesiodos’ın Theogonia adlı eseri mitolojinin en eski kaynaklarındandır. Theogonia evrenin ve tanrıların nasıl yaratıldıklarını anlatır. Hesiodos’a göre başlangıçta khaos vardı. Khaos karışık ve hiçbir şekil almamış olan uçsuz bucaksız boşluk ve karanlıktır. Khaos’tan geniş göğüslü, herşeyin dayanağı olan toprak ana Gaia çıktı. Gaia ölmezlerin yeri olan ve yıldızlarla bezeli bulunan göğü Uranos’u doğurdu. Gaia’nın kendi öz oğlu Uranos’la birleşmesinden Titanlar doğdu. Altısı erkek, altısı dişi olmak üzere oniki tanedir. Bu erkek titanlardan İapetos’un oğullarından biri insanlığın kurtarıcısı Prometheus’tur. Titan Prometheus ilk insanı yaratan tanrıdır.
Tanrılarla ölümlü insanlar Mekone’de toplanmışlardı. Prometheus’da orada bulunuyordu. Kocaman bir öküz kesilmişti. Bunun paylaştırılması Prometheus’a düşmüştü. Bir tarafa hayvanın etinin en güzel parçalarını ayırdı, üstünü örtmüştü. Diğer tarafa hayvanın kemiklerini yığarak, üstüne yağlı parçalar koymuştu. Prometheus, Zeus’a, iki parçadan birini seçmesini söylemişti. Zeus kötü tarafı seçerse aslan payı insanların olacaktı; tersi olursa üstünlük yine tanrılarda kalacaktı. Baş tanrı daha iyi ve yağlı görünen parçayı seçmişti. Aldatılıp, kemik yığınını seçtiğinin farkına varınca öfkelenmiş ve insanları cezalandırmak için ellerinden ateşi almıştır. Prometheus bunun da bir çaresini bulmuştur. İçi baştan başa oyuk fakat tutuşabilir bir özle kaplı olan Ferule (şeytantersi ağacı) denilen ağaçtan eline bir dal aldı ve Olympos’a çıktı. Bu sopanın içine bir kıvılcım saklayarak, yeryüzüne insanlara getirmiştir. Kendi haberi olmadan ateşi çalarak insana verdiği ve insanı şımarttığı için Zeus, Prometheus’a öfkelenir ve onu cezalandırır.
Kartal, Olympos tanrılarının lideri olan Zeus’a hizmet eden yırtıcı bir kuştur. Bazen yıldırım kuşu olarak da adlandırılır. Çünkü Zeus’un yıldırımlarını taşıdığı ve atıldıktan sonra geri getirebildiğine inanılır. Zeus, Kartal’ı Prometheus’un cezasını infaz etmek üzere görevlendirir. Zeus, yanardağların, ateşin ve sanayinin tanrısı Hephaistos’a emir vererek, bu saygısız titanı Caucasus (Kafkas) dağlarına zincirletir. Hephaistos, Prometheus’un ayaklarına ve kollarına kırılmaz zinciri geçirdi ve onları sağlamca kayaya çaktı. Zeus Kartal’a her gün Prometheus’un ciğerini yemesi için emir verir. Ancak Zeus, Prometheus’un ciğerinin her gün kendisini yenilemesini sağlayarak, ölmesini engeller ve acısının sürekli olmasını sağlar. Uzun bir zaman sonra Zeus, Prometheus’a acır ve onu affeder.
Bir başka masala göre, Sagitta (Okçuk) takımyıldızı Kartal’ı öldüren oku temsil etmektedir. Prometheus’u acısından kurtarmak için, Herkül oku öldürmüş olduğu Hydra’nın (Su yılanı) kanıyla zehirleyip Kartal’a fırlatmış ve onu öldürmüştür. Zeus ise sadık hizmetlerinden dolayı Kartal’ı gökyüzünde yıldızlar arasına koymuştur.
(yunanmitoloji.blogspot) [/b]
Lyra (Lir - Çalgı)
Lir en eski müzik aletlerinden biridir. Yunan mitolojisine göre lir, Hermes tarafından icat edilmiştir.
Hermes daha çocukken, bir kaplumbağanın kabuğuna, inek bağırsağı gererek bir lir yapar. Bu liri üvey kardeşi Apollon’a ( her ikisinin de babası Zeus’tur ) verir. Daha sonra Apollon liri, henüz küçük bir çocuk olan Orpheus’a hediye eder.
Orpheus’a liri kullanmayı periler öğretirler. Orpheus lirini öyle güzel çalar ki, doğa bile kendi özgün sesini durdurarak, onun müziğini dinler. Hatta vahşi hayvanlar onun peşinden gelir, bitkiler ona doğru eğilirmiş. Orpheus, Argonaunt’lar seferine katılır. Öteki kahramanlar kadar güçlü kuvvetli olmadığından, kürek çekmez. Kürekçilere tempo tutarak “kürekçibaşı” lık yapar. Bir fırtına sırasında, gemideki tüm kahramanları şarkılarıyla sakinleştirir sonra dalgalar da sakinleşir.
Orpheus’la ilgili en ünlü mitos, karısı Eurydike’nin aşkı uğruna cehenneme (ölüler diyarı Hades) inmesidir. Eurydike’nin masalı şöyle gelişir. Birgün, Trakya’daki bir ırmak boyunca gezinirken, Aristaios ona tecavüz etmek ister. Eurydike, kaçmaya çalışırken, otların arasındaki bir yılanın üzerine basar ve yılanın sokması sonucu ölür.
Karısına delicesine aşık olan Orpheus, bu ölüme kahrolur. Karısını aramak için cehenneme (ölüler diyarı) iner. Orpheus lirinin sesiyle yalnızca cehennem canavarlarını değil, cehennem tanrılarını da mest eder. Ölüler diyarı tanrısı Hades ve eşi Persephone, karısını böylesine seven adama acırlar. Karısı Eurydike’yi geri vermeyi kabul ederler. Ama bir şartları vardır. Orpheus, karısı Eurydike’nin önünde yürüyecek ve yeraltı ülkesini terk etmeden karısına bakmayacaktır. Orpheus çaresiz, şartı kabul edip, yola koyulur. Fakat gün ışığına çıkmak üzere iken, Persephone’nin kendisine bir oyun yaparak, Eurydike’yi vermemiş olabileceği şüphesine düşer. Bu şüphe içinde yürüyen Orpheus bir an dönüp arkasına bakar. Bakar bakmaz arkasında yürüyen Eurydike yok olur, ikinci kez ölür. Orpheus, dönüp karısını yeniden bulmayı denediyse de, cehennem bekçisi canavar Kharon, Orpheus’un Ölüler diyarına tekrar girmesine izin vermez. Orpheus karısını alamadan insanlar arasına dönmek zorunda kalır.
Orpheus’un ölümü bir çok masalın doğmasına yol açmıştır. Genellikle, onun Trakyalı kadınlar tarafından öldürülerek hayata veda ettiği anlatılır. Trakyalı kadınların nefretine yol açan nedenler farklıdır. Kadınlar, onu Eurydike’nin anısına sadık kaldığı ve bunu kendilerine yapılmış bir hakaret saydıkları için öldürürler. Bazı masallarda da Orpheus’un kadınlarla hiçbir ilişkide bulunmak istemediği, bu yüzden çevresini delikanlılarla doldurduğu, böylece eşcinselliği icat ettiği söylenir. En yakın dostu da Boreas’ın oğlu Kalais’tir. Yine bazı masallara göre Orpheus ölüler ülkesinden dönüşünde, öbür dünyadaki deneyimlerine dayanarak bazı öğretiler yaratmıştır. Bu öğretiyi, sadece erkeklerle kapalı mekanlarda yaptığı toplantılarda anlatır. Bu toplantılara kadınların katılmalarına kesinlikle izin vermez. Bir gece, silahlanan kadınlar, toplantı çıkışında
Orpheus’u ve müritlerini öldürürler.
Orpheus’un ölümüne ilişkin en yaygın masalda, Trakyalı kadınlar Orpheus’u öldürdükten sonra cesedini parçalarlar. Parçaladıkları cesedi nehire atarlar. Ceset parçaları, akan nehirle sürüklenerek denize ulaşır. Orpheus’un kesik başı ve çalgısı (lir) Lesbosadasına kadar gider. Lesbos’lular şaire cenaze töreni düzenlerler ve mezar yaparlar. Bu mezardan lir sesleri duyduğunu iddia edenler bile çıkar. Bu nedenle Lesbos adası lirik şiirin öz yurdu sayılır.
Orpheus’un ölümünden sonra, onun liri gökyüzüne çıkartılıp bir takımyıldız yapılarak ölümsüzleştirilir.
Orpheus’un, Homeros ve Hesiodos’un atası olduğunu söyleyen masallar da vardır.
(yunanmitoloji.blogspot)
Andromeda, Cepheus (Sefe) ve Cassiopeia (Koltuk)
Etiyopya’nın (Afrika’nın doğusunda yer alan eski adı Habeşistan olan ülkedir) prensesi Andromeda, Cepheus ve Casssiopeia’nın kızıdır. Kraliçe Cassiopeia, elli deniz perisinden oluşmuş bir grup olan Nereid’lerden daha güzel olduğunu söyleyecek kadar kibirli biridir. Nereid’ler birbirinden güzel olan ve her bakımdan deniz dalgalarının sembolü olan deniz perilerine verilen addır. Kraliçenin bu tutumu karşısında Nereid’lerin onuru kırılır ve kraliçeyi cezalandırması için denizler tanrısı Poseidon’dan yardım isterler.
Nereid’lerin ricası karşısında Poseidon, bir deniz canavarını Etiyopya’ya gönderir.(Bazı hikayelerde bu canavarın Cetus olduğu söylenir. Ancak genel olarak Cetus zararsız bir balina olarak bilinmektedir.) Kral Cepheus’un danıştığı Ammon kahini krala kızının kurban edilmesi şartıyla Etiyopya’yı su altında bırakabilecek bu canavardan kurtulabileceğini söyler. Etiyopyalılar bu fedakarlığı kabul etmesi için Cepheus’u zorlarlar. Bunun üzerine kızını bugün Tel Aviv olarak bilinen şehrin kıyısına zincirleyip, canavarın gelmesini beklemeye başlar. Bu canavar kayaya zincirlenmiş kızı gelip alacak ve ona ne istiyorsa yapacaktır.
Tam bu sırada büyük kahraman Perseus prensesin imdadına yetişir. Perseus, Gorgon Medusa’yı kafasını keserek öldürdükten sonra kanatlı atı Pegasus’a binmiş geri dönerken tesadüfen prensesi zincirlenmiş bir şekilde ağlarken görmüş ve ona aşık olmuştur. Prensesle konuşmaya çalışır, ancak uzunca bir süre prenses tek kelime bile konuşamaz. Ama Perseus’un ısrarlı tutumu karşısında prenses ona kim olduğunu neden zincirlendiğini ve olan biten herşeyi anlatır. Bu sırada, deniz kabarmaya başlar ve canavar görünür. Perseus prensesin ailesine canavarı öldürebileceğini, ancak bunun karşılığında prensesle evlenmek istediğini söyler. Kral ve kraliçe bu teklifi hemen kabul ederler. Perseus bunun üzerine Andromeda’yı kurtarmaya karar verir. Gökyüzünde uçarken Perseus’un, suya vuran gölgesi, canavarın aklını karışır. Canavarın aklının karışmasından faydalanan Perseus, canavarı oklarıyla öldürür. Başka bir masala göre Perseus, Medusa’nın kopmuş kafasını canavara göstererek onu taşlaştırır. (Efsaneye göre Medusa’nın yüzü o kadar çirkindir ki gören herkes birden taşa dönüşür.)
Anlaşmanın kendi üzerine düşen kısmını yerine getiren Perseus, Andromeda ile evlenmek ister. Ancak, Cepheus kendi erkek kardeşi Phineus’u, Andromeda ile evlendireceğine dair verdiği sözü unutmuştur. Phineus, Perseus ve Andromeda’nın düğününe, yandaşlarıyla gelir. Perseus burada da kahramanlığını göstererek, Phineus ve yandaşlarını savaşarak yok eder.
Kral Cepheus ve kraliçe Cassiopeia, öldükten sonra tanrı Poseidon tarafından gökyüzünde yıldızlar arasına alınarak onurlandırılmışlardır. Perseus ve Andromeda’da onlara gökyüzünde eşlik ederler.
Andromeda gökyüzünde, kolları sereserpe uzatılmış ve bileklerinden zincire bağlanmış bir kadın figürü olarak yer almaktadır.
(yunanmitolojisi.blogspot)