Ete kemiğe bürünmüş sevgi(li); Varlığın şükürlere sebep… Varlığın ömürlük bir dua… Varlığın gönlümdeki en değerli hazine… Varlığın varlığıma hediye edilmiş en kıymetli duadır Aşk
"Belki bedenen değil ama biz ruhen bir çok defa birbirimizin olduk. Bu senin anlayamayacağın bir şey.....
Bir yagmurlu günde ıslanan ruhumun elbiselerini, ilk defa beni ısıtan bir güneşin önünde gönül pencereme asmıştım. Olanca kalabalığın içinde ruhumu çıplak bırakan bakışların, bunu kimselerin fark etmemesine rağmen yanaklarımı kızartmaya yetmişti. Yanan yüzüm aksini yaşamaya bir cesaretle meylediyor, utanmazca gülüşler atıyordu bir gül misali ayak uçlarına. İçimdeki o edepsiz yanı o ana dek kendimden dahi saklamış sonrasında da yadırgayacağım sanmış ama hiç pişmanlık duymamıştım.
Sanki yıllardır tanıyormuş gibi seni, yüzünü, bakışını ve gülüşünü hiç yabancılamamıştım. O an anlamıştım, evvel ki, hayatımız da, ruhlarımızın münasebetini. O ana kadar böyle bir duyguya vakıf olacağım aklımın ucundan dahi gecmezdi. Başka bir boyutta seninle tanışmış ve dünya evinde bir tevafuk ila karşılaşmıştık. Yüreğimin yüreğinle tokalaşmasındaki bu sımsıkı tutuş bu sebeptendi. Bu tanışıklık hissi seni unutmama asla müsade etmedi.
Belki ilk belki de son kez birbirimizi fark ettiğimiz o günden sonra bir daha bir araya gelemesekte aşık ya da yaren ruhlarımız defalarca buluşmuşlardı.
Esasında daha sonrada yaşadığım gariplikler devam etmişti. Ruhumla yaşamaya devam ettikce seni daha yakın hissediyor, bedene dönünce senden uzaklaşıyordum.
Her ne olursa olsun bu dünya iki nehri bir araya getirmek için kıyameti beklesede, ben bedenen ayrı, ruhen ayrı yaşıyordum. Belki de, bu yüzden bazı günler bana kıyamet gibi ağır geliyordu. Ateşe yaklaştıkca yanan bir kalbim vardı artık alev, alev... Ona daha fazlasını yaşatıp kül olmaktan hep kaçındığım için geçme ihtimalin olan yollara yolum düşsede geçmiyordum. Bir taraftanda hani o başka boyutta başlayan aşk ya da dostluk o her ne ise, o hikayenin bu alemde de kayda geçecek bir günü daha var diye hissediyordum.
Bir âma gibi hislerimle yürürken bazen sendeleyip düşüyor, bazen de emin adımlarla adeta koşuyordum. Ne duâlarımda vardın oysa, nede günlük yaşantımda varlığının bir kanıtı vardı. Bu yüzden seni tanımıyor, bilmiyor ve göremiyordum. Kimsede bende senden en ufak bir iz göremiyordu.
Oysa yüreğimin aklıma hatta dilime bile söyletemediği varlığının izi tüm dünyamı yavaşça değiştiriyordu. Bu hususî bir şeydi. Belki de, hayatta sahip olmak istediğim ve asla sahip olmadığım tek şeydi. Bana has bir duruşun vardı senin. Beni görür gibi bakışın insanlara.
Ayaklarınla nereleri gezindim bilemiyorum. Saydıklarım içinden yalnız olmadıklarını çıkardım. Başkalarının yanında benimle olamazdın ve kati suretle de olmamalıydın. O zaman hususî olmaktan çıkardın.
Beni düşleyip dokunduğun kadınlar vardı senin kimileri çiçek isimlerindeydi. Sahi ne oldu onlara? O kadar çoktular ki, sayamadım. Belki bu söylediklerimi duysan muzip bir gülüş fırlatırdın içimdeki karanlığa o bile yeterdi gönlümü yumuşatmana. Benim gönlüm çok katı olamadı asla! Bir tanrıça gibi kabullenirdim hep onu yumuşatanları, uzatmadan bağrıma basışlarım varya bedenime çok şey kaybettirdi.
Belkide dokunmadığın uzak kaldığın için sahiptin ruhuma. Böyle saf ve temiz bir duygunun arayışı içindeydim ben yıllarca. Belki sen istemeden girdin bu saflığa o yüzden gerçekle yüzleşmek istemezdim.
Her şeye rağmen memnunum halimden. Şu fani dünya da, yaşadığım hayaller ve sen oldukca sıkıntılarımın krampları geçiyor. Bir insanın hastalığına, açlığına, yalnızlığına kimse çare olamaz o istemedikten sonra. Ama ruh öyle bir şey ki, ona indikçe orda kaybolur ve kaybedersin kendini. Kendini kaybedeninde yapacağı tek şey vardır:arayış.
İşte ruhumun eş değeri seni arayışımın sancısı geldi de geçmiyor. Geçmesinide istediğimi sanmıyorum.