GÖKTÜRKLERİN MENŞEİ
Göktürk tarihinin daha iyi anlaşılması ve değerlendirilmesi açısından, yakından irtibatlı
oldukları ve hem kökenleri hem de Çin coğrafyası ile alakaları bakımından Göktürklerin
siyasi hayatından önce Hunlar
Asya Hunları
Asya Hun hükümdarlarının ünvanı Çince kaydedilişine göre Tan-hu, diğer okunuşları Tan-yu,
Şan-yü, Şen-yü idiki, Tanrı kelimesinden bozulduğu rivayet edilir. Hunların taht mücadeleleri
Çin’le olan münasebetlerinde kendilerini zayıflatmıştı. M.Ö. 58’de beş kardeş birden Tanhu’luklarını
ilan ederek birbirlerinde girdiler. Bu mücadelede iki kardeş kendisini
göstermiştir. Bunlar Çİ-çi ve Ho-han-ye’dir. Çi-çi batıya yönelerek Talas yöresinde bir devlet
kurdu. Bu devlet M.Ö. 36’da yıkıldı ve Hunlar kuzeye, Batı Sibirya’ya çekildiler. Oradan da
Avrupa’ya giderek, Batı Hunlarını teşkil ettiler. Biz Göktürkler açısından Çin’de kalan diğer
kardeş Ho-han-ye’yi takip edeceğiz:
Eski Hun yurdunda kalan kısım, Ho-han-ye ve oğulları zamanında sükûnet içerisinde
yaşadılar. Çi-çi sert yaradılışlı, diğer kardeşi ise sakin tabiatlı bir şahıstı. Uzun zaman (58-31)
Tan-hu olarak kaldı. Ölünce Hunlara sıra ile altı oğlu Tan-hu’luk yaptılar. Bu durumda yani
yarı müstakil bir halde 75-80 yıl kadar hayatlarını devam ettirdiler. Tan-hu’lar öz adları
sonuna bazı Çince ibareler koymaya mecburlardı. Memleketlerine dair mühim kararları Çin
İmparatoru’nun muvafakati ile alırlardı. Bununla beraber zaman zaman bu Tan-hu’lar da Çin
idaresine karşı direnmeler görüldü. Aralarında ihtilaf çıktığı vakit Çin topraklarını
yağmalamakta idiler. Şüphesiz Çin idaresinde zor altında kalıyorlardı. Nihayet bu çatışmalar,
Çin İmparatoru’nun Hun topraklarını on beş kısma bölüp, her birinin başına bir Tan-hu
koyarak çöktürmek istemesiyle şiddetlendi. Bu teşebbüse karşı mukavemet görüldü. Tanhu’lardan
bazıları buna açıktan açığa itiraz ederek taksime engel olmak istediler. Diğer
taraftan da Çin’deki Han Sülalesi içinde de ihtilaflar çıktığı cihetle, ondan istifade yoluna
gittiler. Tan-hu’lardan biri, 18-46 yıllarında Han sülalesi münazaralarından faydalanarak,
Çin’le olan bağlarını kırıp müstakil oldu. Kudretli idi, bununla yetinmeyip Çin tahtına hak
iddia eden bir prensi kendi himayesine aldı. Onunla birlikte Çin’den eski ata topraklarının
mühim bir kısmını geri aldı. Yeni ve kudretli bir devlet doğmak üzere idi. Bu Tan-hu’nun
46’da ölümü vaziyeti tekrar Türkler aleyhine çevirdi. Yine taht kavgaları başladı, herkes Tanhu
olmak istedi. Bunda eski Türk hükümdarlık telakkilerine göre haklı idiler. Hun Devleti
zayıfladı, Hunlardan bir kısmı daha güneye, Çin topraklarına göç ederek Çin İmparatoru’nun
muvafakatiyle Şan-si bölgesine yerleştiler.
Böylece Hunlar yeniden Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye ayrıldılar. Kuzeyde kalanlar
istiklallerini korudular ve Tan-hu Hien, fütuhata da geçti. Türkistan’a doğru seferler tertip
edip, Fergana’ya kadar olan bölgeyi zaptetti. Bu kısım Türk-Çin münasebetlerinde büyük
ehemmiyet taşıyan İpek Yolu’na hâkimdi. Bu kısmı elinde tutanlar, Çin’in ipek ticaretini de
elinde tutmaktaydı. İpek Yolu’nun elden gitmesi Çinlileri canlandırdı. Mukabil hücuma
geçerek, uzun mücadeleler sonunda İpek Yolu’nu üçüncü defa ellerine geçirdiler. Kaşgar’a
kadar olan yerlerde daimi garnizonlar tesis ettiler. Türklerin bu şekilde kuzeye atılması onları
iktisaden zaafa düşürdü. Bu ticari siteler Çin hücumuna uğradığı zaman Türkler onlara yardım
edemediler, bu suretle oralara Çinliler hâkim oldular; daha sonra Hun kudretini yıkmak için
Hun topraklarına taarruza geçtiler. Gerçi Çin’de dâhili ihtilaflar devam ediyordu. Fakat Hun
meselesinin Çin için hayati önemi haizdi. Hun kudretini kırmak için bir müttefik buldular:
Siyen-pi’ler. Bu kavim aslen Moğol olup, Kore’nin kuzeyi ile Baykal civarında sakindi.
Aralarında bir savaş vukua geldi ve Tan-hu savaş meydanında öldü. Siyen-pi-Hun mücadelesi
sonraları da çok şiddetlenerek devam etti. Hunlar parçalanıp bölünmüşlerdi. Öyle ki Tanhu’lar
hep savaş meydanında ölüyorlardı. Devamlı mücadele sonunda Hunlar azaldılar,
zayıfladılar; I.asır nihayetinde kudretlerini kaybettiler. Güney Hunları bu mücadeleler
sırasında hiçbir zaman Kuzey Hunları lehine müdahale etmediler. Sıra kendilerine gelmesine
rağmen ayrılık devam etti. Kuzey Hunları böylece sahneden çekilince, Siyen-pi kralı Tan-çehui,
Güney hunlarını da ezdi ve eski Hun topraklarında bir Siyen-pi İmparatorluğu kuruldu.
Bu imparatorluğun tam kurulduğu ve tabiatıyla Kuzey Çin’deki Türk hâkimiyetinin son
bulduğu tarihtir: M.S. 155.
Bir ara artık Asya Hunları tarihe karışmış gibidir. Ancak Çin’de tekrar dirildiler. 220’ye
doğru Han sülalesi mensupları arasındaki mücadeleler şiddetlenmişti. Bu mücadeleler
sırasında Han sülalesi yıkıldı ve Hunlar istiklallerini kazandılar. Eski arazilerini de bu arada
tekrar ellerine geçirdiler. Buraları da eski Türk sanat eserlerinin bulunduğu Ordos, Şansi ve
Şensi bölgeleriydi. Bu yeni devletin başındaki sülale Li-u idi. Bununla beraber küçük devlet
idi. Çin baskısı ne kadar fazla olursa olsun, Hunlar ilk fırsatta istiklallerini kazanıyor veya
mücadeleye girişiyorlardı. Bu sülaleden biri Li-u Çang, büyük bir kudret göstererek 311
senesinde Çin payitahtı Lo Yang’ı zaptetti. Çin İmparatoru’nu esir almasıyla Çin merkezi
güneye nakledildi. Bu suretle biri kuzeyde Hun himayesinde, diğeri güneyde olmak üzere Çin
ikiye bölündü. Bu kudretli Hun hükümdarı 318 de ölünce yine karışıklık çıktı. 329’da bir
Türk generali tarafından yeni bir krallık kuruldu. Bu da ancak 20 yıl, 349’a kadar devam etti.
Bu devirde Türkler arasında Budizm yayılmaya başladı. Çin’deki Türkleri zayıflatan bu din
bilhassa IV. asırda kendini göstermiştir. Budizm Türk telakkisine uygun düşmeyen bir dindir.
Asya Türklüğü, daha doğrusu Çin sahasındaki Türklük için Budizm problemi büyük
ehemmiyeti haizdir. Bu din Türk cengâverliğini, mücadele ruhunu, savaş severliğini yok
edecek bir espriye sahiptir. Zira bu dine göre hiçbir canlı öldürülmez. Hâlbuki Çin
sahasındaki Türklük için mücadele etmek, savaşmak yaşaması için elzem olan şeylerdir.
Türkler Çin baskısında ezilirken, birde Budizm’in telkinleri aksi tesir uyandırıyordu. Kısacası
Budizm, Türkün mücadele hayatına uymuyordu. Neticede siyasi olarak Hun varlığı sona
ermiş oldu.
Kaynak;
Yard. Doç. Dr. ALİ AHMETBEYOĞLU