Search results
Search results 1-20 of 1,000. There are even more results, please redefine your search.
pardon bu başlığa yanlış gelmişim iki kişiye özel başlıkmış burası
sağ resimdeki desing tool panelinde Radio Chat Dark yazısına tıklayınız radyonuzda tema seçmediğiniz zaman o hatayı alırsınız aslında hata değildir tema seçimi yapmadıgınız içindir
Ünlü bir yönetici, "bilmem gereken her şeyi, Nuh'un Gemisi'nden öğrendim," diyor. Nelermiş öğrendikleri? BİR: Doğru gemiyi kaçırma. İKİ: Hepimizin aynı gemide olduğunu unutma. ÜÇ: Vakit gelip çatmadan planını yap. Hz. Nuh, gemisini inşa ederken yağmur yağmıyordu! DÖRT: Kendine hep iyi bak ve büyük günü bekle. Altmışına merdiven dayadığında bile, gerçekten büyük bir iş yapman için önün açılabilir. BEŞ: Eleştirileri dinle, eleştirenlere kulak asma; yapılması gerekeni yapmaya devam et. ALTI: Gelece...
Başkası bir işi uzun sürede yapıyorsa, yavaştır. Ben uzun sürede yapıyorsam, titizimdir. Başkası bir işi yapmıyorsa, tembeldir. Ben yapmıyorsam, meşgulümdür. Başkası bir işi söylenmeden yapıyorsa, sınırlarını aşmıştır. Ben yapıyorsam, bu insiyatif kullanmaktır. Başkası bir görgü kuralını çiğniyorsa, kabadır. Ben çiğniyorsam, kendime özgü birisiyimdir. Başkası amirini memnun ediyorsa, yalakadır. Ben ediyorsam, bu ortak çalışmadır. Başkası öne geçerse, bu kuralları ihlal etmektir. Ben başarırsam, ...
Clear Day Long, adından da anlaşılacağı üzere İsviçre'nin Milka ineği gibi süt ve tezek kokan Alpleri'nden, ekmek parasını kazanmak için uzun yollara çıkan, fakir ama onurlu bir kamyon şoförüdür. O diyar senin bu diyar benim diyerek gezmektedir. Bir gün yolu Arabistan'a düşer bizim Long'un. Orada kamyonunun boşaltılmasını beklerken, çarşıdan geçmekte olan, o yörenin en zengin adamı Şeyh Gaffar'ın dünyalar güzeli kızı Hicle'ye rastlar ve hikayemizin kahramanları birbirlerine ilk görüşte aşık olur...
Bir varmış, bir yokmuş. Allah'ın kulu çokmuş. Evvel zaman içinde bir Keloğlan varmış. İhtiyar ve yoksul annesi, bu biricik oğlunu "Keloğlum, keleş oğlum" diye severmiş. Günlerden bir gün Keloğlan annesinden izin alıp balık tutmaya gitmiş. Belki bir kaç balık yakalarım. Anacığımla pişirir, yeriz. Aç karnımızı doyururuz" diye düşünüyormuş. Irmağın kenarına gelip oltasını salmış. Öğleye doğru kocaman bir balık tutmuş. Pulları gümüş gibi parlak, gözleri cam gibi aydınlık, güzel mi güzel bir balıkmış...
Şeytan hizmetçi kılığına girmiş ve yirmi sene Cüneyd-i Bağdadı Hazretleri’nin yanına gidip gelmişti. Bir türlü gönlüne vesvese vermeye, ona istediklerini yaptırmaya muvaffak olamamıştı. Bir gün: -Ey Üstad! Yoksa siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? dedi. Hazreti Cüneyd: - Sen lanetli İblissin. İlk geldiğin andan beri seni tanıyorum, buyurdu. Şeytan: - Ey Sultanü’l Muhakkikin! Sizin kadar yüksek dereceye ulaşan başka bir büyük zat tanımıyorum. Yirmi senedir size hiçbir isteğimi yaptırmaya muva...
En kötü ahlak, kanaatinde inatçılık etmek, birinin düzeltmesine asla rıza göstermemek. En güzel ahlak da, yanlışta ısrarcı olmamak, birinin düzeltmesinden memnun olmak. Bu ahlak, daha ziyade Halife Hazreti Ömer'in ahlakıdır. O, kendi düşüncesinde asla ısrarcı olmaz, birileri gelir de ona kanaatinin yanlışlığını ifade ederse asla diretmez, hemen doğruyu kabul ederek kendi düşüncesini terk ederdi. Bundan dolayı ona vakkaf denmiştir. Vakkaf; bir arabanın hızla giderken önüne bir engel çıkmasıyla fr...
Kongre üyeleri bir gün ülkenin ıssız bir bölgesinde, kocaman ve terk edilmiş bir hurda yığını deposu keşfetmişlerdi. Üyelerden birisi "Bir bekçi kiralayalım buraya sahip çıksın" diye öneride bulundu. Böylece bir adamı "Bekçi" olarak işe aldılar. Ertesi gün bir diğer kongre üyesi "İyi yaptık da... Bir eksik var" dedi. "Biz bu adama bir iş tanımı vermedik, ayrıca adamı eğitmemiz de gerekli." Değerleri onu haklı bulmuşlardı. Böylece bekçinin iş tanımını belirleyecek bir "Planlama Bölümü" kurdular, ...
Karşımızdakini dinleme biçimlerimiz çok çeşitlidir. Bu çeşitleri tanımlayan deyimler dilimizde yer almıştır. ‘Can kulağı ile dinlemek’, empatik dinlemenin tanımıdır. ‘Can kulağı’, yüreğimizin, gönlümüzün kulağıdır ve ‘anlamak için dinlediğimizi’ belirtir. Empatik dinleme; kendimizi onun yerine koyarak dinleme, anlamak için dinleme demektir ve iletişimin çok değerli bir anahtar davranışıdır. Empatik dinlemeyi bilen ve uygulayan birisi, karşısındaki ile iletişim kurmadan en önemli basamağı başarıy...
Bir adamın binlerce ağacı, yüzlerce hayvanı ve bir tane de çocuğu olsa, bu zat ağaçlarının ve hayvanlarının tamamını istediği anda kesebileceği ve hiçbir ceza görmeyeceği halde, çocuğunun bir parmağını dahi kesemez. İşte insanın kıymetine bu misalle bir derece bakabilirsiniz.
Kelimeler düşüncelerin hammaddeleridir. Konuşurken veya okurken o şaşırtıcı cihaz (beyin) kelime ve deyimleri otomatik olarak zihinsel resimlere dönüştürür. Her kelime veya deyim birbirinden az da olsa farklı zihinsel resimler oluşturur. Büyük düşünenler gerek kendi, gerekse başkalarının zihinlerinde olumlu, ileriye dönük, iyimser resimler oluşturmada uzmanlaşmış kişilerdir. Büyük düşünmek için, büyük olumlu zihinsel görüntüler üreten kelime ve deyimler kullanmalıyız. Dünyanın bizim üstümüze koy...
Paulo Coelho “Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın. Çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır; Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şeyi var gücüyle dayatmak.” diyor. Hiç nedensiz yere mutlu oldunuz mu? Daha doğrusu olabilmeyi başarabildiniz mi? Hayatta mutlu olacak o kadar çok şey var ki, yeter ki biz ona o gözle bakalım. Her şey gözümüzün önünde, yanı başımızda, fakat onları b...
Bir gazeteci ünlü ve başarılı bir işadamıyla röportaj yaparken sordu : “Efendim , başarınızın sırrını nasıl açıklarsınız ?” “İki kelimeyle .” “Nedir onlar ?” “Doğru kararlar .” “Doğru kararlar almanın sırrını nasıl açıklarsınız peki ?” “Bir kelimeyle .” “Nedir bu kelime ?” “Tecrübe .” “O zaman tecrübe edinmenin sırrını nasıl açıklarsınız ?” “İki kelimeyle .” “Bana o iki kelimeyi söyler misiniz ?” “Yanlış kararlar .”
İnsanlar vardır üstü nilüferlerle kaplı, bulanık bir göl gibi ne kadar uğraşsanız görünmez dibi, uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı içine daldığınızda ne kadar yanıltıcı. Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz ... İnsanlar vardır derin bir okyanus gibi ilk anda ürkütür, korkutur sizi derinliklerinde saklıdır gizi daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız. Yanında kendinizi içi boş sanırsınız. İnsanlar vardır coşkun bir akarsu bent, engel tanımaz, akar durur su ...
Vaktiyle iki adam bir iddiaya tutuşmuşlar. Biri demiş ki: “Cibilliyet, terbiyeden mühimdir.” Öbürü de inatla “Hayır” demiş, “Terbiyenin ehemmiyeti, cibilliyetten daha çoktur.” İş inada binmiş. Sonunda terbiye daha mühimdir diyen, yer ve gün bildirmiş, “Sözümü ispatlayacağım.” demiş. Beriki de kabul etmiş. Günü saati gelince, belirtilen yerde meraklılar meclisi toplanmış. Terbiyenin ehemmiyetine inat eden şahıs, yanında bir kedi gelmiş. Sonra da kedinin eline tepsiyle çay tutuşturup, misafirlere ...
Evimi bir misafirlik sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam, bir çok arkadaşım var demektir. · Faturalarımı ödeyebiliyorsam, bir işim var demektir. · Pantolonum biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorum demektir. · Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir. · Otobüsten indiğim yerden işyerime yolu uzun buluyorsam, yürüyebiliyorum demektir. · Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyor ve bu eleştirileri başkalarından da duyuyorsam, konuşma özgürlüğüm var demektir. · Otobüs beklerken yanımda...
İyi niyetli ve yardımsever bir arkadaşımla bir gün doğada gezinirken, kozasından çıkmaya çabalayan bir kelebek gördük. Kelebek kozanın lifleri arasından sıyrılmaya çalışmaktaydı. Yardımsever arkadaşım hemen kelebeğin imdadına koştu. Dikkatlice kozanın liflerini sıyırdı, kozayı araladı ve kelebeğin fazla çabalamadan kozadan çıkmasını sağladı.Ancak kelebek kozadan kolaylıkla çıktıysa da, biraz çırpındı ve uçamadı. Yardımsever arkadaşımın göz ardı ettiği gerçek şuydu: Kanatlar ancak kozadan çıkma ç...
Kendi halinde, sade ama mutlu bir hayatı vardı istiridyenin. Denizin derinliklerinde bir kayaya tutunmuş, yaşayıp gidiyordu. Tuzlu deniz suyundan yiyeceğini buluyor, sert kabuğu onu düşmanlarına karşı koruyabiliyordu. O da zamanının büyük kısmını sağından-solundan süzülerek geçen balıkları seyrederek geçiyordu. Derken, bir gün, istiridyenin içine bir sızı düştü. İçinde hissettiği acı sakin hayatını alıp götürmüş, yerine sıkıntılı ve sancılı günler getirmişti. İstiridye, bu sancıların nedenini öğ...
Evlerimiz büyüdü, ama ailelerimiz ufaldı. Otoyollarımız genişledi, ama bakış açılarımız daraldı. Binalarımızın boyu uzadı, ama sabrımızın süresi kısaldı. Daha çok satın alıyoruz, ama daha az lezzet alıyoruz. Bilgimiz arttı, ama sağduyumuz azaldı. Kullandığımız makineler arttı, ama vaktimiz azaldı. Daha çok uzmanımız var, ama daha az çözümümüz var. Daha çok ilacımız var, ama daha az sağlığımız var. Mal mülkümüzü kat kat arttırdık, ama değerlerimizi yitirdik. Çok konuşuyor, az seviyor, sık yalan s...