GEÇEN akşam “Pi’nin hayatı” adlı filmi seyrettim. Filme bayıldım, bittim. Şu günlerde içinde bulunduğum ruh haline çok iyi geldi.
Beni en çok etkileyen sahne, filmin kahramanının, bir kurtarma teknesinde arkadaş olduğu Bengal kaplanının kendisinden ayrıldığı bölümü anlattığı sahneydi.
Bir adaya gelirler ve kaplan, ormana doğru yürür, bir süre durup bekler, sonra ormanda kaybolur. Filmin kahramanı ağlamaktadır ve o sahneyi daha sonra bir arkadaşına şöyle anlatır:“Ormana doğru yürüdü. Bir an durup bekledi. Dönüp bana bakacak diye umutlandım. Bakmadı ve gitti. Ağlıyordum. Ağlamamın sebebi, benden bu kadar kaba ayrılmasıydı. Oysa birlikte bir yaşanmışlık vardı. İnsanlar bazen bir birliktelikten sonra veda etmeye bile zaman ayıramıyorlar”.
İnsan ilişkilerinin en dramatik anlarından biri veda sahneleridir. Ne yazık ki çok az insan, vedaya estetik bir güzellik verebilir.
Çünkü ayrılık eşitsiz bir şeydir. Çoğunlukla bir giden vardır, bir de kalan, gidemeyen, terk edemeyen, dolayısıyla terk edilen.
Çoğu kez, bir taraf için daha ağırdır ve ona ıstırap verir. Istırap, estetiği düşünemeyecek bir insanlık halidir. O yüzden geleceği güzelleştiremez, geçmişi çirkinleştirir.
Oysa geçmiş güzeldir, gelecek ise yaşanmaya değerdir...
İşte o yüzden veda estetiği hepimize yakışan bir şeydir...
Kaba olmaması gerekir.
Alıntı