Çok güzel bir konuya imza atmişiniz tebrikler, bende eklim azcik bişiler
İki yüzlü insanlar!
Kendini kaybeden insanların, kendilerini bulması, kendisini tüm benliğiyle kabul edip anlamaya çalışması için kaleme alınmış, satır aralarında kalan hatta satırların en arkasında kaybolmaya yüz tutan; fakat günümüzde insanların "başkaları" için şekilden şekle, renkten renge girdiği, bir bukalemun gibi gittiği yerin özelliklerini aldığını, bunun bedeli olarak da kendi "öz benliğini" kaybettiğini müşahede etmekteyiz.
Kendini kaybeden insanlığın bir an önce kendi "öz"lerine dönmeleri için satır aralarından gönül yuvalarına ulaşmayı ümit eden ve bu uğurda doğudan, batıdan, sizden, bizden, her yerden ve her şeyden örnekler sunmaya çalışacağım bir çalışmadır: ,
İki yüz yüzlü insanlar…
Psikolojik tabiriyle "Maske", Mevlana'nın ifadesiyle "Olduğun gibi görünememe yahut göründüğün gibi olamama", J.G.JUNG'un deyişiyle "Persona" (olmayan bir karakteri yaşamak) ve "ikiyüzlülük" özü sözü bir olmayan, nabza göre şerbet veren, ne şiş yansın ne de kebap felsefesine inanan, bulunduğu yere, ortama ve zamana göre şekil alan ve bunun gibi daha binlerce değişik kâraktere bürünerek davranışlar sergileyen insanların temel özelliğidir.
Bu saydıklarımız günümüzde o kadar artmış ve yaygınlaşmıştır ki sadece iki yüzü değil "iki yüz tane, yüzü" daha olsa kâfi gelmeyecektir. Tüm bunlardan sonra ben de yeni bir tanım ve kavram çıkarmamak için iki sayısının yanına iki sıfır daha koymayı yeterli buldum ve ortaya "İki yüz yüzlü insan tipleri" çıkıverdi. İşte olay bundan ibaret…
* * *
Konumuza bir örnekle açıklık getirelim:
Kalabalık bir caddede yürüyordum…
Hemen önümde el ele tutuşmuş, birbirini seven yahut sevginin ne anlama geldiğini dahi anlamadan birbirlerini sevdiklerini zanneden iki kişi vardı. O sırada yolun kenarında bir dilenci gören kız, yavaşlamış ve çantasından cüzdanını çıkararak o dilenciye yardım etmişti. Buraya kadar her şey yolundaydı; lakin biraz sonra göreceklerim beni hayrete düşürecekti. Çünkü aynı kız yanındaki erkekten ayrıldıktan sonra yoluna tek başına devam etmeye başlamış ve yol kenarındaki hiçbir dilenciyi görmemişti. Daha doğrusu görmek istememişti. İşin daha ilginç yanı ise yardım ettiği dilenci kendisinden hiçbir talepte bulunmadığı halde onu görmüştü; fakat diğerleri onca dil dökmelerine rağmen onları terslemişti.
Bu kız, olduğu gibi görünmek yerine yanındaki insanların kendisini "iyiliksever, yardım etmekten hoşlanan, iyi kalpli, duyarlı…" görmesini istemiş ve kendinde olmayan başka bir kâraktere bürünmüştü.
Hayatın içinden süzülüp gelen yaşadığımız ve her insanın günlük yaşamında karşılaşabileceği sadece küçük bir kesitti bu yaşadıklarım. Başkaları hayatımızda niçin bu kadar etkiliydi? Olduğumuz gibi görünmemize engel olan bu gibi davranışları nasıl bu kadar rahat yapabilir olmuştuk?
Niçin kendimiz için değil de başkaları için hareket ediyorduk? Kendi benliğimizde olmayan hâlleri, tavır ve davranışları nasıl benimser olmuştuk? Her gün taktığımız bu maskelerin bizi bizden alıp götürdüğünü ne zaman anlayacaktık? Olduğu gibi görünen insan sayısı yok denecek kadar az mıydı; yoksa az olduğu için mi görünmüyorlardı?...
Öyle bir hale gelmişiz ki yaşadıklarımızı, duygularımızı, düşüncelerimizi, hislerimizi olduğu gibi aktaramıyor ve paylaşamıyoruz. İç dünyamızda yaşadıklarımızı dış dünyaya belli etmek işkence gibi olmuş. "Modern İnsan" maalesef kendisine bile yabancılaşmış. Birlikte olduğu insanlar arasında bile yalnızlık çeken modern insan, kendi benliğiyle arasına uçurumlar ve aşılmaz setler çektiği için önce kendisine sonra da diğer tüm insanlarla yabancılaşmıştır. İletişim kurduğu insanlarla çıkar ve kendi egosunu tatmin etme prensibi o kadar ileri bir boyuta ulaşmış ki, bu durum "Güvensizlik atmosferi"nin her yeri kaplamasına neden olmuştur.
Çok güzel bir açıklama bence anlayana (copiPaste)