Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

Friday, 21.10.2011, 16:37

Yüz/Dönümü

Arıyordum! Dilimde kaybı çoğalan iki heceye inat; arıyordum! Sözlerimi asıyordum hasret ölüsü susuşlarına dudakların. Hayalden kanatlarla süzerek şehrin dağbaşı yalnızlığını, yalnızlığıma hoyrat türküler biriktiriyordum!

Sen giderken; gözyaşıyla dağlanmış, çatlamış ve çoraklığı ispat edilmiş bir yürektim artık. Korkuyordum! Kalplerden çaldığım anlamları tutuyordum avuçlarımda. Ceplerime doğru koşuyordum! Farkındaydım sabah olmayacağının. Gece ki karanlıktı, bahsindeydim şafağı bulmayacağımın... İçimde yazılan, kanımda kabuk bağlamış bir hitapla başlıyordu herşey. Herşey ne demekti; anlayamıyordum! Bir-şeyi anlatan satırlara uzatıyordum gözlerimi. İçinde kaldığım kenti el yordamıyla arayacak kadar amaydı gözlerim. Boşluğuma doğru yuvarlıyordum kendimi, kendi hiçliğimde kayboluyordum! Ki görmüyordum! Şakak köpekleri vardı omuzlarımda, binlerce utanç. Ve insanların ölü bakışlarından kaçıyordum. Ayaklarıma tüküren gölgelerde buluyordum yalnızlığın çıkmazını. Dar sokaklara saptırıyordum hislerimi. Saat geceyi çoktan geçiyordu. Varlığı kalın, günahi tinerdi karanlığın; ellerinden uçuyordum!

Örümcek bağlamış çığlıklara rastlıyordum sonra, sahipsiz kimliklere bürünüyordum! Kilometresi dolmuş bütün yanlarımla birlikte üzerimden geçiyordu, yüreğimden çalınmış sevgilerin kanayan düşleri. Üzerimden seçiyordu nefretini hayat! Cürüm geliyordum artık kendime. Kabahatleri adımlayan ben değildim. Aklıma doğru sen gelince, bazen, hislerimden bir uğultu coşuyordu. Ve sen gidince, gözlerimden bir hayat kopuyordu; kopamıyordum! En beyaz günahların kuytularında kıyılara çekilmiş, çoban yıldızlarıyla inatlaşan sessizlikleri kaşıyordum kulaklarımda. Kulaklarımı parmaklarımla tıkıyordu ellerim; duyamıyordum! Faili ben kadar meçhuldu yalnızlığın, katili olmalıydım gecenin! Ellerimde; suçüstü edinilmiş bir yaranın, dudak izleriyle yeniden başlayan kanamaları ve merhametin ruhuma kadar geçmiş dişleri... Yirmilik kaçışların gibi batıyordu etime, adının değişen mevsimlerinin ruhuma kadar bulaşan laneti. Lanet olsun ki, sökemiyordum! Sürgüsü geride kalmış yalanların yamalı duyguları esir ettiği, işgal edilmiş bir durağa yaslanıyordum sonra. Karşılaştığım sende kalan gölgemdi! Tutuştur diyordu bütün yeminleri, tutuştur ve yak; dinlemiyordum! Derdin sıra ağlarken, bu kentin yağmurları kupkuru geliyordu avuçlarıma ve bu kentteki çatılar gök-yüzüne uzanmıyordu artık. Uzaklığımız bir çift kalem edinmeyi gerektiriyordu seninle. Ki sen yazmayı istiyordun; topuk seslerinle büyüyecek bu şehrin hasretini! Yalan tezgahlarında dokuyana kadar nefretimi, gençliğimi; kuruyan yapraklarıyla dalında ölü kalsın, paramparça bir baharın sancısıyla uzansın istiyordum...

Her gecenin karanlığı bulaştığından beri saçlarına, fırtınanın rüzgarlarla olan kavgasını izliyordum! Bir yol gidimi daha büyüyordum aslında. Dizlerime kadar toparlayıp suçlarını, ilk defa, kalbimde yosun tutan bir kayanın ağırlığıyla gülümsüyordum! Ellerinin kendine düşman isyanına bakıyordum uzaktan. Gel demeni bekliyordum! Bazen, azap zeminlerinde şekil tutturamadığım hecelerinin, mürekkep yutmuş homurtusunu inliyordum! Ağlarken; ahlarının gözlerinden akıttığı tövbelere kanıyordu boynu bükük bir çocuk. Dehşetinle irkiliyordum uykudan ve sözlerimi, yemin olsunlara vuruyordum! Artık esiriydim düşlerinin, bunu da iyi biliyordum! Sana olan bağlılığım aslında kendime küskünlüğümdü, kör olmuşluğuydu renksizliğin, kırık yansımasıydı varlığımın. Ve kendime en ucuz ve de en pahalı yalanımdı, artık seni unuttuğum! Cinnetlerine terlerken, avuçlarıma kadar bulaşıyordu çek git-lerin! Sensiz düşler giyinince üşümek benim harcımdı artık. Bütün bunlar büyürken de dilimde sen duruyordun, söyleyemiyordum!

Ekmek kokulu diyarlardan geliyordum bu günahların salgın yerlerine. Çarıklı aklım varken, geri döneceğimin yorgunluğundan korkuyordum. Ölümü hak etmiş düşlerin kurşun geçirmez sağlamlığından... Ölümcül azapların paylaşılmaz yalnızlığından... Çıldırtan seslerin mabedinde demlenmiş, göz ışığının gazabından... Ve biz'e uyarlanmış masalların, bir varmış bir yokmuşundan korkuyordum!... Yine de koşuyordum! İnanan insanların, kan bulaşmış yanlarına sırt çevirdiği ölü bir cami avlusuydu sanki yüreğim. Ki sana gösterdiğim gibi dünden öte hiçbir uzaklık yoktu artık. Bu şehrin hırsızları sevdamıza gömülmüştü, bizim ellerimizde güçsüzlüğümüzün tırnak izleri kanıyordu. Benim yüreğimde volkanlar patlıyordu, senin yüreğine çiğler düşüyordu... Kirpiklerinde yanıyordu ayrılığın hüzün damlaları! Sen yeter-ken, ellerimde, kalbimden dağılan cam parçalarını tutuyordum. Doğum sancılarını ve yokluğunda kuş kadar kalmış şu kalbin, yüzölçümüne sığdırmaya çalıştığım düş kırıklarını... Ben düşerken gülümsüyordu sözlerin; uçamıyordum!

Tüketiyordu beni yokluğun! Soğuk hislerimde dolaşıyordu, karanlık gözlerimde uğulduyordu. Kendimi saklıyordum ardın sıra büyüyen yokluğundan. Adımlarına geç kalmış, sahipsiz bir gölgeydim karanlığın içinde. Sırtıma yüklediğin dağları ve derken seni taşırken, dizlerimdeki o zamansız dermansızlığa da anlam veremiyordum. Bizi bulmayan dualarının yanından ve yarının sorgusunu büyüten zamanlarının içinden geçiyordum. Bunu da sen bilmiyordun; gülemiyordum...

Saçlarından sökebilirsin artık ellerimi sevdam! Sen bu satırları okşarken yüreğinde, yıllar sonra gelmişti artık; gidiyordum... Şimdi kimbilir hangi yalnızlığın kollarında, hangi sevdayı kanıyordur gözlerim. Ve bırakıp gittim diye de kızma bana ne olur! Hangi sabrıma sığdırırdım, hangi gökyüzü alırdı olmayışının eyvahını? Hangi toprak kabul ederdi, yalanlarının yurduma düşürdüğü yağmur damlalarının sancısını? Bağışla sevdam! Senden arda kalan bana kadar kayıptı herşey, ceplerinde arasam bulamıyordum! Hayaline koşarken tükeniyordu bu kentin sokakları. Tutuşmuş bir veda mektubunun satırlarına sığınmış, bu şehir bile düşüyordu artık gözlerimizden. Ki sayende donuyordu güneşimize kadar yıldızlarımız. Birikiyordu gırtlağımda tövbesi gecikmiş günahlar; yutamıyordum!

''Sözle yüz cam kırıklarını toplarken, elime batan hayat hayallerimi, hangi dağın ardına devşirdiysen, en çok da orada kanamalı artık düşlerim...'' Seni de düşürmeliyim bir gece ellerimden ve sen gibi demeliyim bir sabah; ''tutamıyordum!''





Ö.F.YILMAZ

2

Thursday, 1.12.2011, 03:05

Emeğine sağlık...
Paylaşım için teşekkürler...

*SUN62*

Bilge

  • "*SUN62*" bir kadın

Mesajlar: 11,575

Kayıt tarihi: Nov 28th 2010

  • Özel mesaj gönder

3

Thursday, 16.02.2012, 14:11

Emeğinize sağlık, paylaşımınız için teşekkür ederim