Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "SerseriGirL"

Mesajlar: 15

Kayıt tarihi: Sep 21st 2006

Konum: mersin

  • Özel mesaj gönder

1

Friday, 22.09.2006, 14:17

ateşe düşen gülün çığlığı....





Kizini dünyaya getirdikten sonra çok sevmisti, hemde ugrunda ölecek kadar çok... Ama hep eziklikle, utançla, korkuyla, cinnetle sevmisti& Hep "Ya" diye kaygilar tasiyarak içinden ve o Ya lari düdündükçe kani çekilirdi damarlarindan Kezbanin.

Ölmeyi çokça geçirmisti içinden, oysa bir uçurum kenarindan kendini bosluga birakacak kadar çok seviyordu hayati, kocasini ve kizini. Ama kahrolasi yerde üçüne de yasam haram kilinmisti.
Kulaklarinda bir ses Ölmelisin, ölmelisin! diyordu. . Hadi be kizim sende, çocugun, esin dururken hayata küsmek, ölmek mi olur?
Nasil ölsün? Yasamak güzel, yasamak kutsal. Kafasinda sorular dolasiyor: Kadinin yazgisi mi bu? Yoksa geri kalmis ülkelerin sorunu mu? diye.

Ilk önce çözümlerin içinde oldugunu, hayatin igrençliklerine dayanmasi, bütün gücüyle kars1 koymasi, bunu kabul etmesi, bu yola inanmasi, dayanmasi ve kendini gelistirmesi, asmasi gerektigine inaniyordu.

Sadece bunun için dua ediyordu. Ölümü son çare olarak görmek degil, bu gücü yasamak istiyordu. Korkularinin ördügü setleri devirmek, yikmak, bu köhne töreleri devirmek, belki de kendisi ve baskalari için bir devrim olacakti. Yapayalniz olsa bile, bunun tek çikis yolu , bunun tek umut isigi yine içindeki kendinde olduguna inandiriyordu kendini. Bu yüzdendir ki dayanilmasi güç bir hayata dayaniyordu Kezban.

Hayâller kuruyor Kezban. Bir küçük ev, sevdigi bir es, etrafinda dolasan çocuklar, herkesin herkese insanca baktigi, kadinlarin asagilanmadigi bir çevre... Uyuya kaliyor Kezban. Dudaklarinda sayiklamalar...

Kocasinin o insan yüzüne bakarken her gün utançtan biraz daha kahroluyordu. Oysa kocasi anlayisli, insancil bir adamdi, sokakta karsilastigi herkes yüzünü çeviriyordu, yüzüne söylemeseler bile, arkasindan ona , babasi demelerine bile aldirmiyordu. Namusunu temizlemesi için yapilan tüm baskilara karsi çikip direniyordu. esimin ve o günahsiz yavrunun suçu nedirki öldüreyim, asil suçlulari neden görmüyor sunuz? deyip tüm çevresini ret ediyordu. Hem bu gerici mantik inandigi degerlerle ve dünya görüsüyle de çatisiyordu...

Bütün çevre namusunu temizlemezsen senin buralarda yasama sansin ve hakkin yok, kimsenin yüzüne bakamazsin  diye açik açik tehtit ediyorlardi. Ama o köhnemis törelere karsi çikiyordu ve geri zihniyetli tehtitlere aldirmiyordu...

Kocasi çogu zaman çektigi acilari bildigi için Kezbana, Hiç kimse seninde, kizinin da kilina bile dokunamaz, dokunana dünyayi dar ederim biraz daha sabir diyordu. Karkolda gözalti sürem bitince, insaatlarda çalisip biraz para biriktirdikten sonra çekip gidecegiz Istanbula. Orada kimsenin bizi tanimadigi, rahatsiz etmiyecegi bir yere yerlesiriz... deyip teselli ediyordu Kezbani...

Kocasi ögretmendi 1980 li yillarda katildigi bir yürüyüsün tertipleyicisi olarak ihbar üzerine yakalanp içeri atilmisti. Bunu firsat bilen karsi görüsteki düsmanlari gece evine girip Kezbanin irzina geçip kaçmislardi. Kezban esinin ve ailesinin onurunu ve namusunu düsünerek bu olayi sir gibi saklamisti. Nihayet alti aylik hamile oldugu anlasilinca saklamasi olanaksizlasmisti. Sonunda çareyi ailesine açilmakta bulmustu.
Ailesi dogan çocugunu bogmasi için yaptigi bütün baskilari cani pahasina ret etmis, karsi koymustu.

Kocasi hapisten çiktiginda ise Kezbanin irzina geçenler köyü terkedip, izini kaybettirmislerdi. Köhnemis törelere göre sanki suçlu oymus gibi bütün akrabalari, Kezbani ve kizini öldürmesini istiyorlardi kocasindan.. Zaten törelere göre dogal olani da buydu. Yoksa kimsenin yüzüne bakamazlardi...
Acilarla geçen her gün biraz daha aci veriyordu. Çöken karanliklar umudunu, geçen her gün hayallerini, hayatini çekip götürüyordu Kezbanin... Karanliklardan hep korkardi Kezban, kocasi ne kadar karsi çikarsa çiksin, kiziyla birlikte öldüreceklerinin korkusunu hep yasiyordu. En çok da kizinin öldürülecegine yaniyordu yüregi....

Ah zavall1 yavrum diyordu. Bilir mi sorsam, sormadigim sorularin cevabini? Konussam anlar mi dilimden? Konusmadan, yüzüme bakip susar mi öylece. Bilir mi neden bu kadar korktugumu?. Içimdeki korkunç aciyi, gözlerimdeki uçurumu, katran karasi geceleri. Anlar mi gözlerimdeki hüznü, kendime bile kapattigim duygularimi&

Kezban için umut ve sevgi uzaklarda bir nokta bile degildi artik. Dünyalar degildi istedigi, can bulacak kadar bir destekti.... Özlem, sevgi, sevkat, anlayis gösterecek ve içinde barinabilecegi, herkesin yüzüne utançla bakmadigi bir yerdi...

Durmadan bir nehir akiyordu düslerinde Kezbanin, düslerinin içinde yüregine akiyordu sanki aci olup. Alip götürüyordu ömrünü seller gibi her defasinda...
issizdi, saskindi, çaresizdi, yapayalniz ve tek basinaydi Kezban düslerinde& Kim koymustu bu töreleri, kadinlarin lanet yazgisi miydi bütün bunlar?... Bütün bunlara bir cevap ariyordu ama bulamiyordu...
Ne zaman dalip gitse bogazi dügümlenir, tuzlanirdi kirpikleri. Bir yildizin
izdüsümü sarilirdi geceye, çaglayanlarin sesleri duyulurdu uzaktan ve bir çobanin kavali vururdu kulaklarina. Içi acirdi her defasinda ne zaman o kahrolasi lanet geceyi animsasa. Ne zaman ai1msasa çaresizligin nefesi üsütürdü içini, hüzne yazilmis bir siirin dizeleri gibi aci solurdu hep.

Yorgun düstügü zamanlar olmustu elbet, hep direnmisti ayakta kalmasi için ama simdi öyle miydi? Bir yanda kizi, diger yanda kocasi. Bütün bu olanlara karsi gücü tükeniyordu artik. Kaybolan zamanlar yitik umutlar hiç gelir miydi geri?
Ilk baharin kisa ömürlü çiçegi olsa, bir sonraki bahara yine gelirim der avuturdu yüregini. Insan gitti mi bir daha gelmez.  diyordu kendi kendine...

Günesli bir bahar günüydü, onlarda baska aileler gibi kirlara, nehir kiyisina çikmislardi, kuzular meliyor, çocuklar ordan oraya kosup oyun oynuyordu.
Her yere yagmurun ve topragin taze kokusu sinmisti. Ne zamandi sicakligini, sefkatini özlemisti günesin. Gökyüzü öylesine mavi, öylesine duru, öylesine sinirsizdiki, Yine de yüregindeki aciyi haifletmiyordu bütün bu güzellikler....

Çevre hep rengarenk çiçeklerle, çimlerle, yabani bitkilerle süslüydü. Kuslar c1v1l civildi. Çiçekler açiyor, baharin serin ve temiz havasi mis gibi kokuyordu& Rüzgarda tiril tirildi yapraklari güllerin, çiçek açtiklari küçük tepede el ediyorlardi sanki onlara & Kezban bir gül koparip kizinin saçlarina takti. Bir kizina bakti, bir güle, bir de çaglayarak akip giden suya&.
Saçlarina taktigi beyaz gül o kadar yakismisti ki yüzünün masumluguna kizinin.
Kizi, dünyanin bütün kötülüklerinden uzak, her seyden habersiz saf saf gülümsüyordu. Ah bir bilse, bir bilse hangi acilarin annesinin bagrini destigini. Acilarla geçen her günün neler koparip götürdügünü ömründen... diye söyleniyordu kendi kendine Kezban...

Kizina, ah gözleri harelim sen bu acilari bilmezsin, henüz çok küçüksün, diyordu. Bilmezsin nasil olur, bir davanin hem magduru, hem suçlusu, hem sorumlusu oldugumuzu. Ah gözleri harelim bizim için yasamak, bu kötülüklerle, yanlislarla dolu dünyada zaten ölüm demektir, ölümse rüzgâr olmak demektir bizim için. Sen henüz bilmezsin ölümü, bilmezsin ölümü bir rüzgâr gibi islemenin ne demek oldugunu&.
Ah gözleri harelim, boynu bükügüm, onca agir yük verilmis ki sirtimiza. Sen tasiyamamissin da, ben tasirim, sanmistim.
Bu dünyada her seyin ölümlü oldugunu biliyorum da ölümün ne oldugunu bilmiyorum.
Tüm acilarin ve üzüntülerin üstesinden gelebilecegini sanmisti bir zamanlar fakat bu gücünü kaybettini anliyordu yavas yavas.

Kezban hayati boyunca haykirmak istedigi fakat haykiramadigi herseyi haykirmak, disari atmak istiyordu. Yillarca içine atip sakladiklari dayanilmaz korkunç bir yara olusturmustu onda. Yüksek bir yere çikip avazi çiktigi kadar haykirmak, içindeki yaralari delip çikarmak , bosaltmak istiyordu. Hayata, tanriya, törelere, kötülüklere, suskulara her seye isyan etmek istiyordu.

Herkes bu kadin aklini yitirmis desin, ardimdan küfür etsin diyordu, kimin ne düsündügü pek umurunda degildi artik.

Kizina bakti gözleri dolu dolu. Bu kahrolasi igrenç zamanda, kimbilir basina neler neler gelecekti, ne acilar çekecekti bu saf haliyle...

Sonra günes isiklarini serpmeye baslarken yeryüzüne, uzaklara akip giden nehire bakti... Orada canliligi, baskaldirmisligi, isyani, hasreti gördü... Kavusmak istedi bir an önce, sarilmak istedi nehire... Koynuna girmek istedi bir sevgili gibi... Sevismek istedi nehirle... Insanin ulasamayacagi bir yer düslüyordu, kavusmak istiyordu bir an önce düsledigi o yere...
Sonra, çocuklugunda dinledigi bir hikaye takilip kaldi usuna. Kizina anlatti dudaklari titreyerek...

Ates bir gün suyu görmüs..yüce daglarin ardinda..sevdalanmis onun deli dalgalarina, hirçin,hirçin kayalara vurusuna...Yüregindeki durulugu demis ki suya;
gel "Sevdalim ol" hayatima anlam veren, mucizem ol... Su dayanamamis atesin gözlerindeki sicakliga,"Al " demis.."Yüregim" sana armagan.. Sarilmi_sar atesle su birbirlerine sikica.. Kopmamacasina.. zamanla Su; buhar olmaya, ates kül olmaya baslamis ... Ya kendisi yok olacakmis, ya Aski..!

Bastan alinlarina yazilmis olan kaderide, yüregindeki kederide alip gitmis, uzak diyarlara su... Ates kizmis, yakmis ormanlari.. Arami_ssuyu diyarlar boyu... Geceler boyu...

Gün gelmis suya varmis yolu... Bakmis, o duru gözlerine suyun... Biraz kirgin... biraz hirçin... Ve o an anlamis askin bazen gitmek oldugunu.. Ama gitmenin, yitirmek olmadigini.. Ates durmus, susmus öylece.. Sönmüs askiyla....

Iste o zamandan beridirki; ates sudan, su atesden kaçar olmus... Atesin yüregini sadece Su...Suyun yüregini sadece ates alir olmus..


Hikaye bittiginde kizini alip yanina yavasça yürüdü nehire dogru.
Kocasi kitap okumaya dalmisti. Hiç kimse farketmedi, hiç kimse görmedi onlari& Usul usul yürüyüp daglardan süzülüp gelen o akintinin kiyisinda durdular. Içini kemiren acidan ve içine düstügü bu bosluktan kurtulmasi için tek çikar yol bu nehre atlamakti belki de. Ama hangi cesaretle. Bir an için düsündü, yüzme bilmiyordu. Kaç genç kiz, kaç yeni gelin atlayip bogulmustu bu nehirde yillar yili& Kaç gözyasi efsanesi dinlemisti nehirde bogulanlarla ilgili& Buralarda, baslamadan biten bir masaldi sanki hayat...
Yüzme bilmiyordu Kezban, kimse ögretmemisti, akarsulardan hep korkardi& Ne zaman nehrin kiyisina gelse hep bogulacagini san1r ürperir, geri çekilirdi..&

Durup yüregini dinledi Kezban. Sanki akan nehirdi yüregi. Bazen gürül gürül, bazen sessiz ve derinden aktigini hissetti yüreginin. Akan nehiri yüreginde, yüregini o gümbür gümbür akan nehirde buldu....

Yüzüne baktg son kez kizinin, öylesine saf, öylesine masumdu ki yüzü, dünyanin tüm kötülüklerinden habersizdi... Sicim gibi yaslar süzüldü gözlerinden biribiri ardina. Ne çok aciyi, sevinci, hüznü, korkuyu biraraya biriktirmisti, birarada tutmustu yillar yili. Ama artik hiç birini çekecek gücü bulamiyordu kendisinde...

Sarildi kizina sikica ve hosçakalin dedi yildizlara, aya, günese. Bütün düsleri sahipsizdi artik... Darmadagin yüregini topladi... Arkasina bile bakmadan acilarini sirtlayip kapadi gözlerini... Ve kizinin da elini tutarak kendini birakti akintiya&

Gün gelir herkes ölür, hayat biter, yasam sona erer. Yasadiklarini da alir yanina kimi insan giderken. Elveda derken dünyaya.
Tüm çabalarina ragmen yenilmisti iste hayata ve insanlara.

Nehrin azgin dalgalari biribirine sarili ana kizi birlikte sürükleyerek alip götürüyordu... Akinti zorluydu. Sadece akintiya kapilan beyaz gülün çigligi duyuluyordu kiyida. Kezbanin, kizinin saçlarina taktigi beyaz gülün çigligi... Dalga dalga yayiliyordu gülün çigligi, atesle su arasi

inida... Susturun su çigligi diye inliyordu bozkirda rüzgar...

Belki de o güzelim anneyle can yoldasi kizini, akintinin kiyilarina atmasi çok sürmeyecekti. O düsledikleri essiz adaya götürüp birakacakti onlari...

Kocasi bir sey yapamamanin çaresizligiyle kahroldu, kiyida arkalarindan sadece bakakalmisti... Kezban kocasinin umutsuz çagrilarini duymadi bile...
 Kezban! Kezban!  Ama is isten geçmisti artik.
Karisi ile kizinin yardimina kosmayi istiyordu ama elleri, kollari bagliydi kocasinin. Nehire atlamasi onunda ölümü, yok olmisi demekti. Hem atlasa bile onlara yetisebilmesi olanaksizdi, suyun kiyisina geldiginde epey uzaklasmislardi onlar...

Ana kiz kiyidaki umutsuz çagrilari duymadilar belki de. Dalgalarin sallantisina kaptirmislardi kendilerini. Kollarini kizinin boynuna dolamis, saçlari gözlerine yapismisti Kezbanin... Akintiya kapilmis gidiyorlardi...

Kezban! Kezban! Geri dön! Geri dön Kezban nolur !
Kulak verseydi, belki de kocasinin ve kiyidakilerin sesini son kez duyabilirdi. Ama uzaklardaydi artik. Dalgalarin siriltisi arasinda sularin boguk ezgisini dinliyordu...
Kirgin yüreklerin derinlerinden gelen türküler gibiydi bu ezgi...

Bahardi çiçekler açiyordu kirlarda, topraktan otlar fiskiriyordu delicesine... Dalgalar azginlasiyordu git gide... Daha hizli akmak, insanin olmadigi bir adaya ulastirmak istiyordu onlari... Akti, issiz ormanlar, boy boy agaçlar arasindan, yillardir biriktirdigi acilari, hasreti pe_inde sürükleyerek, akti baskaldirircasina...

Kezbannin gözyaslari ufacik damlalardi, aktiikça sel oldu, nehir oldu, deniz oldu, okyanus oldu. Kapladi yeryüzünü, yasami sorguladi dalgalarla oynarken... Yasam gizlenmis acilar midir diye sordu yüregindeki çigliga? Sordu kahrolasi töre koyucularina? Cevap alamadi...

Kiyidakiler artik yalnizca bir leke seçebiliyorlardi...
O da yanak yanaga vermis suda sürüklenen anne ile kizinin basiydi bu. Sonra dalgalarin çalkantisi arasinda bu leke de seçilmez oldu. Biribirine sarili vaziyetde giden ana kiz, tatli bir uyusukluk içerisindeydiler. Tipki uykulu gibi. Su, yanaklarinda sirildiyordu...
Gözlerini yummustu ana kiz. Tüy gibi hafiftiler. Bir daha hiç ayrilmayacaklardi. Anne kiz birlikte düslerdeki gibi almis baslarini gidiyorlardi.

El ele birbirine sarilarak atlamislardi nehrin çilgin sularina, birbirini hiçbir zaman birakmayacaklardi artik. Beraber gideceklerdi gidecekleri yere. Hersey, cennet ve cehennem arasinda birbirine tutunmak gibiydi..

Birlikte yüzdüler, yüzdüler. Nehrin ezgili sulari kulaklarina tatli bir ninni fisildiyordu.
O güzel su, büyük nehrin akintisi boyunca genç kizlarin, gelinlerin, annelerle çocuklarin hep iç içe, can cana oldugu büyülü bir adaya sürüklüyordu onlari...

Çiçege duran dallarinda umut tazeliyordu yine elma agaçlari, her bahar oldugu gibi&

NURI CAN


GERCEK BIR YASAM ÖYKÜSÜNDEN

alintidir