Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

yeşim

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "yeşim"

Mesajlar: 779

Kayıt tarihi: Oct 4th 2007

Konum: yüregimin attýgý yer

  • Özel mesaj gönder

1

Thursday, 18.09.2008, 23:19

Öfkenin tarihçesi..

“Eşekarısı, açtığı yarada can verir” diye yazar, Romalı şair Virgilius... Öyledir.

Kızdığında, adına yaraşır bir pervasızlık ve kamikaze pilotlarına taş çıkartan bir acımasızlıkla saldırır eşekarısı...

Bu cinnet esnasında, düşmanın canını yakma sevdası, canından olma kaygısını unutturur.
Ne pahasına olursa olsun karşısındakini yaralama saplantısına tutulur.

Ve hasmını zehirleyen o yara, kendi kabri olur.
Vızıldayarak iğneler ve akıttığı zehirde ölür.

* * *
Öfke, nefretten kör olmuş sahibini uçuruma doğru sürükleyen bir köpek gibi, koşar dörtnala, başıboş bırakıldığında...

Asabiyetten titrerken, üzerine devrildiği her yeri yıkan bir metruk binadır.

Aşırı özgüvenle, o özgüvenin karşılamaya yetmeyeceği ihtirasların çatışmasından doğan ve muhatabından önce sahibini yakan tehlikeli bir kıvılcım...

Hasım bulamadığında kendini doğramaya başlayan bir bıçak...

Hırsla ezikliğin öldürücü kokteyli...

Ödlekliği gizleyen gürültülü bir battaniye...

Düello süsü verilmiş bir intihar teşebbüsü...
Hiddetin hızla şiddete dönüştüğü bir bilinç sakatlanması...

* * *

Genelde tedavi olarak yutkunma tavsiye edilir, sabır ilaçları, sinir yatıştırıcı kitaplar, müsekkinler verilir, ama öfke, fazlaca bastırmaya da gelmez aslında...
Montaigne, Diogenes’ten aktarır ya:

“Meyhanede kimseye görünmemek için ne kadar arkalara gidersen, meyhaneye o kadar girmiş olursun.”

Öfke de öyledir.

Derine itildikçe hepten içine işler insanın, gömüldüğü yeri, yani kalbi, zihni oyar bitirir...

En iyisi, akılla kurulmuş bir dizginleme sistemidir.
O yoksa, duvara doğru hızla giderken kapıdan ayağını çıkarıp fren görevi yapacak dostlar salık verilir.

Onlar bazen hiddeti gönüllü üzerine çeken paratonerlerdir, bazen daha üst perdeden köpüren ruhani önderler...

Onlar da bir öfke nöbetinde harcandılarsa... işte o zaman gidişat hepten kötü demektir.
Basiret, boş yere bekler hatırlanmayı...
Hatırlandığında ise, felaket çoktan kapıya dayanmıştır.

* * *
Umutsuz vakalar için en iyi tedavi, tarih kitaplarından istikbalini okumaktır.

Orada, tutamadığı dilinin kurbanı olmuş, öfkeyle kalkıp hasarla oturmuş, hiddetle kabarıp şiddetle karaya vurmuş nice sinir sahibinin ibretlik öyküleri vardır.

Haklı olup da öfkelerini gemlemeyi becerenler, zaman tanrısının insafına sığınırlarsa, o Kızılderili atasözünde olduğu gibi, “bir nehir kenarına oturup düşmanlarının cesetlerinin önlerinden geçişini izlerler.”

Haksız öfkeliler içinse tek sığınak, pişmanlık kapısıdır.
Özür, eşekarılarından beklenmeyecek bir liderlik cesareti ve erdemlerin en büyüğüdür.

maxma

Profesyonel

Mesajlar: 2,495

Kayıt tarihi: Nov 23rd 2006

Konum: Evin Bir Kosesi :)

  • Özel mesaj gönder

2

Thursday, 18.09.2008, 23:28

güzel öneriler icin tsk