Bırak beni!
Kızılca kıyametin koptuğu bir akşamüzeri, gelmeyeceğini bile bile bekleyeyim seni.
Bırak beni!
...
Seni bir günbatımı haince bıraktığım gibi, terk edilmek ne demekmiş bileyim.
Bırak beni!
Soysuz bir kaçak gibi sıvıştığım İzmir’e, kedere belenmiş onurlu bir adam gibi döneyim.
İzmir Ece’dir.
İzin ver Ece’m, İstanbul’un yalancı gururundan arınıp, önünde diz çökeyim.
Mevsim bahardır.
İzmir’in dağlarında çiçeklerin, gökkuşağını kıskandırdığı zamandır.
Bırak beni!
Vakit akşam olmadan denize karşı öleyim.
Gül sokak’ta gül kokulu, İzmir bakışlı kızlara; türkülerde yakılmış, şiirlerde söylenmiş.
Ben, Ece’msin dedim ya feriştem, yetmez bilirim.
Yağmurlara tutulup sırılsıklam olmakla, kaçkınlığın kiri, yitmez bilirim.
Ama sen Ece’sin, kafamın içinde çözülmeyen bilmecesin.
Şairin sözleriyle, ‘nar tanem, nur tanem bir tanemsin’.
Ben, her şeye rağmen bir onu bilir, bir onu söylerim.
Bırak beni!
Yüzünde kopacak fırtınalardan korkmadan döneyim.
Gülümsemeye meyyal dudaklarının, benim affıma hükmedeceğini bileyim.
Acı sözlerini hepten hak ettim ya, bir oyun Ece’msim deyince, yürek söken ağıların sonunun geleceğini bileyim.
Umut verme feriştem, bir tek, karanlığın dibinden, aydınlığın sızdığını göreyim.
Şimdi Ece’m, bahar bakışlı İzmir’im yani.
Bilesin dönmeye fırsat kollar olmuşum.
Bir dön desen, yoook; öyle hemen olmaz diyorsan, dönmeme fırsat belleyeceğim bir sebep bildirsen, baş üstüne ederim.
Kokusuna geldim denizin derim.
Bakmazsın yüzüme, ‘beni fark etmedi, enginlere bakıyor’ der, beklerim.
Kayan bir yıldız değil, hayattır Ece’m.
Bak bahar geldi dağlarına, alı al, moru mor açtıkça açmış aşk çiçekleri.
Derler ki, dağları da engel koymaz sevdaya İzmir’in.
Dedikleri kadar var mısın?
Bir haini kucaklayacak kadar, sevda sınırlarını zorlar mısın?
Bırak beni!
Bütün soruların cevaplarını kulaklarımla duyayım.
Ya sonsuza kadar ağlayayım.
Ya da kabuk bağlasın yalnızlığım, aşkmerdiveni gibi olmadık yerden çıkayım.