Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

DAMRAM

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "DAMRAM"

Mesajlar: 972

Kayıt tarihi: Mar 2nd 2008

Konum: ÝSTANBUL

  • Özel mesaj gönder

1

Tuesday, 2.09.2008, 10:40

Kul hakkı nedir?

Kul hakkı nedir?


Kul hakkı, geniş bir kavram. Kulun bedenine ve malına yapılan tecavüzler maddî hukuk, kalp ve ruhuna verilen zararlar ise mânevî hukuk olarak değerlendirilmeli.

Kulun maddî hukukuna en büyük tecavüz, öldürme hâdisesi. İnsanın yaşama hakkına son verme, onun bu kâinatla olan bütün münasebetlerini bir anda kesip atma, kulu, Rabbine ibadetten alıkoyma, İlâhî eserleri tefekkürden, rahmanî nimetlere şükürden menetme cinayeti. Allah’ı tesbih eden yetmiş trilyona yakın hücrenin bütün bu tespihlerini bir kurşunla delip geçme, yahut bir bıçakla kesip atma ihaneti.

Fıkıh âlimlerimiz katlin üç yerde câiz olduğunu söylerler.

- İmandan sonra küfre girme
- evli olduğu halde zina etme
- haksız yere bir insanın kanına girme.

Bunlar dışında insanın hayatına son verilemiyor.

“Kim bir nefsi, kısas yahut yeryüzünde fesat çıkarma sebeplerinin biri olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir.”
(Mâide Sûresi, 32)


mealindeki âyet-i kerimenin tefsiri sadedinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri, şu enteresan beyanda bulunur:

“Bir mâsumun hayatı, kanı, hatta umum beşer için de olsa heder olmaz. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.”
( Sünuhat)


Yâni, Allah’ın sonsuz kudretine nazaran bir insan yaratmakla bütün insanları yaratmak arasında fark olmadığı gibi, Onun sonsuz rahmet ve adaleti noktasında da bir insanın katli ile, bütün insanların katli arasında fark yoktur.

İnsanoğlu her nasılsa, başkalarının hakkını çiğnerken o insanların Allah’ın kulu olduklarını unutuyor. “Ben Allah’ın bir kuluna zulmedersem, Onun kahrına hedef olurum.” diye düşünemiyor. Bunun içindir ki, kendisine İlâhî ikazlar geliyor.

Bu rahmanî ikazlara tercüman olma sadedinde Allah Resulü de (asm.) ümmetini defalarca ve değişik şekillerde ikaz etmiştir.

Sadece üç misâl:

“Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur.”
(Buharî, Müslim)

“Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir. Ama, bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir. Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir. Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir. Daha sonra cehenneme atılır.”
(Müslim)

“Kaçmayarak, yalnız Allah’tan sevap bekleyip sabrederek, düşmana karşı durduğun halde öldürülürsen, borçlarından başka bütün günahlarına kefaret olur. Bunu bana Cibril söyledi.”
(Müslim)


Bu son Hadis-i Şeriften çok önemli bir hakikat dersi alıyoruz: Şehitlik de kul hakkını kaldırmıyor.

Allah yolunda canını veren bir mümin bunun büyük mükâfatını görmekle birlikte, kullara olan borçlarından kurtulamıyor. Zira kul hakkının affını Cenâb-ı Hak kula bırakmış. Aynı şekilde, samimi tövbe eden bir müminin de geçmiş günahları affolunuyor, ama kul hakkı bu affa da girmiyor.

“Tövbekâr olanlar hakkında hukukullah dâvâsı takip edilmez. Ancak hukuk-u şahsiye dâvâsı kalır.”
( Hak Dini Kur’an Dili)


Meselâ, gıybet eden bir insan gıybet ettiği kimseden helâllik almadıkça bu günahın cezasından kendini kurtaramaz.

Kur’an-ı Hakîm’de, ilk bakışta kul hakkı gibi görünen ve kullar arasındaki adalet esaslarını tespit eden birçok âyetlerden sonra, “İşte bu Allah’ın hudududur, onu tecavüz etmeyin.” mealinde İlâhî ikazlar gelir. Demek ki, kul hakkını çiğnemek, Allah’ın hududuna tecavüz olarak kabul ediliyor. Artık böyle bir cinayeti işleyen insan kime iltica edecek, kimden yardım dileyecektir?

İnsan, Allah’ın kulu olduğundan onun hukukuna riayetsizlik de İlâhî azabı netice veriyor ve bu noktada hukuklar birleşiyor.

Kendi parmağımızı niçin kesemez, hayatımıza neden kastedemeyiz? Çünkü, ne beden bizim, ne de ruh. Haneyi harap etmeye de hakkımız yok, misafiri oradan çıkarmaya da. Yaparsak ne olur? Allah’ın mahlûkatında Onun rızası dışında tasarrufa kalkışmış oluruz. Bu ise hem hukukullah’a karşı bir isyan, hem de kul hakkını ihlâldir. Demek ki aynı fiil ile iki hukuka birden tecavüz ediliyor.

DAMRAM

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "DAMRAM"

Mesajlar: 972

Kayıt tarihi: Mar 2nd 2008

Konum: ÝSTANBUL

  • Özel mesaj gönder

2

Tuesday, 2.09.2008, 10:41

Kul hakki bes türlüdür:

1- Mali [Parasal]

2- Nefsi [Hayati yönden]

3- Irzi [Haysiyetle ilgili]

4- Mahremi [Namusla ilgili]

5- Dini.




1- Mali olan kul haklari:

Hirsizlik, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, sahte para vermek, baskasinin malina zarar vermek, yalanci sahitlik, rüsvet almak gibi.

Bu haklar için sahibi ile helallesmek gerekir. Dünyada helallesmezse, ahirette sevaplari ona verilerek helallestirilecektir. Mal sahibi ölmüs ise, vârisine ödenir. Vârisi yoksa veya mal sahibi bilinmiyorsa, salih bir fakire hediye olarak verilip, sevabi sahibine gönderilir. Salih fakir yoksa, Islamiyet'e hizmet eden hayir kurumlarina, vakiflara verilir. Kendi salih akrabasina, fakir olan ana babalarina, çocuklarina hediye olarak vermesi de, caiz olur. Bunlari yapmak imkanini bulamazsa, mal sahibinin ve kendisinin af olunmalari için dua eder. Kâfirin hakki için de, onunla helallesmek gerekir. Gönlü alinmazsa, ahirette af olunmasi, çok güç olur.



2- Nefsi, yani hayati günah olan kul haklari:

Adam öldürmek, bir uzvunu kesmek, sakat birakmak gibi seylerdir.

Önce tevbe eder. Adam ölmüs ise, velisi ile helallesmek gerekir. Velisi isterse af eder. Isterse belli bir mal ister. Isterse, mahkemeye verip, hakimden cezalandirilmasini ister. Islamiyet'te kan davasi yoktur.



3- Irza dokunan kul haklari:

Dedikodu, iftira, alay, sövmek gibi haysiyetle, serefle ilgili seylerdir.

Tevbe etmek ve helallesmek lazimdir. Bunlarda vârisleri ile helallesmek olmaz.



4- Mahremi olan kul haklari:

Baskasinin çoluk çocuguna hiyanet etmek, namusuna tecavüz etmek gibi seylerdir.

Tevbe ve istigfar eder. Fitne çikmak ihtimali yoksa, sahibi ile helallesir. Fitne ihtimali varsa helallesmek yerine, ona dua eder ve onun için sadaka verir. Yaptigi ibadetlerin sevaplarini ona bagislar. Fitne ihtimali olunca, helallesirken isledigi günahlari bildirmeyip, bendeki bütün haklarini af et demekle yetinir.



5- Dini olan kul haklari:

Akrabasina ve emri altinda olanlara din bilgisi vermeyi terk etmek, insanlarin din bilgisi ögrenmelerine ve ibadetlerine mani olmak, onlara kâfir, fasik demek. Bid’at çikarip Müslümanlarin yanlis inanmalarina ve yanlis ibadet etmelerine sebep olmak. Açiktan oruç yiyerek veya açiktan baska haram isleyerek kötü örnek olmak.

Bu günahlar için de tevbe etmek, hak sahipleri ile helallesmek gerekir.
alıntı

_ReAL!sT_

Orta Düzey

Mesajlar: 477

Kayıt tarihi: Aug 9th 2008

Konum: ÝSTANBUL

  • Özel mesaj gönder

3

Tuesday, 2.09.2008, 10:48

Kul hakkı gerçekten ALLAH katında affedilmeyen üç günahtan biridir, zordur helallik almak. Rabbim kul hakkı üzerimizde bırakmasın
paylaşım için teşekkürler emeğinize sağlık.

DAMRAM

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "DAMRAM"

Mesajlar: 972

Kayıt tarihi: Mar 2nd 2008

Konum: ÝSTANBUL

  • Özel mesaj gönder

4

Tuesday, 2.09.2008, 10:51

[b]Kul hakkı Cennete girmeye manidir
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

* Bir kimse Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa fakat üzerinde bir kuruş kul hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe Cennete giremez.

* Kul hakkı çok mühimdir. Allahü teâlâ her türlü günahı affedebilir. Ama, kul hakkıyla gelmeyin buyuruyor. Kul hakkıyla gidenin işi adalete bırakılır. Adaletin ne şekilde hüküm vereceği belli olmaz. Allah korusun çok kimse ümitle gider de, hâli perişan olur.

* Size haksızlık eden, zulmeden, malınızı mülkünüzü gasp eden aslında size iyilik etmiştir. Eyvah onların haline. Sen mazlum, onlar zalim. Alan düşünsün. Ahirette zalim ağlayacak, mazlum gülecek. Zalim verecek, mazlum alacak.

* Günahı çok olan ehli sünnet âlimlerinin kitaplarını dağıtsın.

* Kendisine himmet gelen kimse, yerinde duramaz.

* Fakirlere verilen sadaka namazdaki kusurları giderir.

* Cenab-ı Hak Ramazan orucunun karşılığı ile iftiraya uğrayan kullarının ecirlerini hesapsız vereceğini vaat ediyor. Merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü teâlânın kereminin sonsuzluğuna bakın ki; mümin kullarının hesaplarını sevap-günah tartısıyla ölçmenin yanında; kulun lehine olarak iki kapıyı ardına kadar açık bırakıyor. Halbuki; sevaplarla günahların yazılışlarında bile kulun lehinde hareket edilir; bunları tespitle görevli melekler, kulun hayırlı bir iş murat edip de yapamaması halinde bile sevap yazarken, kötü bir düşünceyi ise, ancak fiile döktükten sonra kayda geçirirler.

* Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri anlatır:
Bir defa cihânın süsü ve kâinâtın efendisi olan Peygamber efendimizi rüyada görmekle şereflendim. Yan yana uzanmış yatıyorduk. O kadar yakındık ki, mübarek nefesi yüzüme geliyordu. Bu esnada susadım. İmam-ı Rabbani hazretlerinin oğulları, orada idiler. Resulullah, onlardan su getirmesini emretti. Yâ Resulallah, onlar benim pîrimin oğullarıdır) diye arz ettim. (Onlar söz dinler) buyurdu. Onlardan biri, kalkıp su getirdi. Kana kana içtim. Sonra; (Yâ Resulallah, İmama-ı Rabbani müceddîd-i elf-i sânî hakkında ne buyurursunuz?) diye arz ettim. (Ümmetimde onun bir benzeri yoktur) buyurdu. (Yâ Resulallah! Mektûbât'ı, mübarek nazarlarınızdan geçti mi?) dedim. (Eğer ondan hatırladığın bir yer varsa oku) buyurdu. Ben de, Allahü teâlâ için; (O, verâ-ül-verâ sonra yine verâ-ül-verâ'dır, yani Allahü teâlâ ötelerin ötesidir. Akıl neyi düşünür ve neyi tasavvur ederse O değildir) yazdığını söyledim. Resulullah efendimiz bunu çok beğendi ve; (Tekrar oku!) buyurunca, tekrar okudum. Bu ifâdeleri çok güzel buldu. Bu hâl epey bir müddet devam etti.

Sabah olunca büyüklerden bir zât erkenden gelip bana; (Ben bu gece rüyamda sizin bir rüya gördüğünüzü gördüm. O rüyayı bana anlat!) deyince, anlattım. Çok beğenip, hayret etti. Ben gördüğüm bu rüyada, Resulullah efendimizin mübarek nefesinin ve sohbetinin bereketiyle kendimi tamâmen nûr ve huzur içinde buldum. Uyanık iken ele geçen şeylerden daha çok bereketli olan bu rüyanın bereketiyle günlerce acıkmadım ve susamadım.
[/b]

DAMRAM

Profesyonel

  • Konuyu başlatan "DAMRAM"

Mesajlar: 972

Kayıt tarihi: Mar 2nd 2008

Konum: ÝSTANBUL

  • Özel mesaj gönder

5

Tuesday, 2.09.2008, 10:52

İslâm dininde, insanın hayatı gibi, inancı, namusu, hürriyeti, malı, mülkü, şeref ve haysiyeti de muhafaza altındadır. Zira insanın dünya ve ahiretteki huzur ve saadeti bunlara bina edilmiştir.

Kulun maddî yahut manevî hukukuna riayet etmemek, Allah katında büyük bir suçtur ve İlâhî affın dışında bırakılmıştır. Yani, bir kulun hukukunu çiğneyenleri ancak o kul affedebilir. Kul, hakkını almadıkça yahut hakkından vazgeçmedikçe Allah o suçu affetmemektedir. İslâm dininde herkes birbirinin hukukuna saygı göstermekle sorumludur.

İnsan toplum hayatı süren bir mahluktur. Şu halde insanlar arasında sayılamayacak kadar içtimai münasebetler vardır. Bu münasebetlerin hak ve adalet üzerine kurulu olması gerekir. Aksi halde, kul hakkına tecavüz ve zulüm ortaya çıkar.

Kuran-ı Kerim kulun manevî hukukunu o kadar muhafaza eder ki, müminlere su-i zannı (müminin hareketlerini kötüye yormayı), tecessüsü (başkasının hatalarını araştırmayı) ve gıybeti yasaklar.


“Ey inananlar! Zandan çok sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?”
( Hucurat Sûresi, 12)


Şimdi insafla düşünelim: Gıybeti ve su-i zannı bile yasaklayan bir din hiç anarşiye, teröre, haksız yere adam öldürmeye müsaade eder mi?