CENGİZ HAN ÖNCESİ MOĞOLLAR
Cengiz Han’dan Önce Moğollar ve Moğol Devleti’nin KurulmasıSırasında İç Asya’nın Siyasi Durumu
Bugün Asya’nın kuzeydoğusunda bulunan ve Moğolistan ile Mançurya’yı içine alan
bölgede Hunlardan itibaren Türk boyları ile Moğol ve Mançu gibi diğer kavimler birlikte
yaşamışlardır. Cengiz Han’dan önce Moğollar şimdiki Moğolistan’ın kuzeydoğusunda Onon
ve Kerulen nehirleri kenarında yaşayan küçük bir topluluk idiler. Daha sonra aynı bölgede
yaşayan diğer boylarla münasebetler kurarak iyi bir şekilde teşkilatlanmışlar ve dünya
tarihinin en kısa zamanda en geniş topraklarına ulaşan bir imparatorluk kurmayı
başarmışlardır. Moğol adı Çin’de T‟ang dönemindeki kaynaklardan itibaren geçmekte ve bu
dönemden kalan Çinçe metinler İe-wei kabileleri arasında Aşağı Kerulen ve Kuzey
Kingan’da, Moğol adını Mong-wu veya Mong-wo şekillerinde vermektedirler. Moğol adının
ilk defa burada ortaya çıktığı kuvvetle muhtemeldir. Moğolların yaşadıkları coğrafya
okyanuslardan uzak, otlaklar, çöller ve ovalardan oluşmuştur. Bu geniş saha da Altay, Tanrı
ve Sayan dağları gibi sıradağlar uzanırken, otlaklar çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Ancak
su kaynakları bakımından yetersizdir. Bu coğrafyada genellikle göçebe halklar yaşamışlardır.
Bu halklardan biri olan Moğollarda birçok ulus (boya) bölünmüşlerdir. Moğolca “uluş”
(Türkçe’ye ulus olarak geçmiştir) bugünkü anlamı ile millet kavramını karşılamış, sadece
bizdeki boyu ifade etmiştir.
Moğol kabileleri 12. yüzyılın sonlarına doğru hayat tarzı olarak bozkırlarda bir taraftan
hayvancılıkla uğraşırlarken diğer taraftan, kara ve su avcılığı yapmışlardır. Yani avcı ve
balıkçı olarak yaşayan kabilelere ayrılmışlardır. İlim âlemi, arkeolojik verilere dayanarak
Moğolların tahtadan arabalar yaptıklarını ve bu yüzden de başlangıçta bir bozkır halkı olarak
değil de, orman halkı olarak ortaya çıktıklarını kabul etmektedir. Bilindiği üzere Ormanlık
alanda yaşayan kabileler kayın ağacından yaptıkları kulübelerde oturmuşlardır. Türkler ise
keçeden yaptıkları çadırlarda yaşamışlardır.
Bu kabile ve boyların kendilerine göre etkili bir aristokrasisi bulunmuş, liderleri
konumlarına göre bahadır, noyan (başlan) veya seçen (hâkim) adını alarak kabilelerini
yönetmişlerdir.
12. yüzyılda, Moğolistan ve civarında yaşayan ve birbirleri ile sürekli bir mücadele
içerisinde bulunan büyük boylar şunlardı: İrtiş ile Orhon arasında ve Altay Dağlarının
kuzeyinde olmak üzere en batıda Naymanlar, onların doğusunda Orhon civarında Kereyitler,
onların kuzeyinde, Selenge Nehrinin orta ve aşağı mecrasında Merkitler, onların batısında ve
Naymanların kuzeyinde olmak üzere Oyradlar, Büyür Gölü civarında Tatarlar ve ilk
zamanlarda fazla kuvvetli ve tanınmış olmamakla beraber, Cengiz Han tarafından bütün
boyların birleştirilmesinden sora adları umumî bir millî isim haline getirilen Moğollar
(Manghol) bunların başlıcaları idi. Naymanlar ve Kereyitler, Uygur Türklerinin komşusu
olmakla kültür bakımından onların tesiri altında kalmışlar, yazı ile birlikte birçok medeniyet
ve kültür unsurlarını Uygurlardan almışlardır. Moğol boylarından bilhassa Naymanlar, diğer
komşularına nazaran kültür bakımından diğer üstün bir seviyede bulunuyorlardı.
13. yüzyılda dengeler değişmiş ve bölgede etkili üç büyük güç ortaya çıkmıştır. Bunlar:
Kara-Hitaylar, Harzemşahlar ve Moğollar.
907’de Uygur topraklarında bir siyasi teşekkül kurmuş olan Kitanlar 1125’de ikiye
ayrılmışlardır. Kitanlar, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Kırgızları yenerek daha batıya
itmişler ve devamları olan Kara Hitay devletini kurmuşlardır. Kara-Hitay Devleti XII.
yüzyılın sonlarına doğru Hami’den Aral Gölü’ne kadar olan saha ile Yenisey Irmağı’nın
yukarı mecrasına kadar yayılmışlardır.
XII. yüzyılın sonunda Çin ise güneyde Millî Sung İmparatorluğu, kuzeyde ise Pekin
başkent olmak üzere Cürcet, Chin ve Tunguz imparatorlukları arasında paylaşılmış bir
durumda bulunuyordu. Çin’in Kuzey batı bölgesinde Tangutlar, kuzey doğusunda, Turfan’dan
Kuça’ya uzanan bölgede ise Uygur Türkleri yaşamakta idiler.
Maveraünnehir ve bütün İran’da Harezm Sultanlığı faaliyet gösteriyordu. Abbasi
Halifeliği, Eyyubi Sultanlığı ve Anadolu Selçukluları ise daha ilerideki bölgelerde yaşamakta
idiler. Harzemşahların batısında Musul Atabekleri, Halep, Sincar, Şam Atabekleri,
Diyarbakır’da Artukoğulları gibi Atabekler hüküm sürmekte idi. Bunların dışında Ahlat’ta
bir Ermeni krallığı, Azerbaycan’da Şeddatoğulları vardı. Şeddatoğullarının kuzeyi
Şirvanşahlar’ın; Anadolu’da Sivas-Malatya tarafları ise Danişmendoğulları’nın idaresinde idi.
Anadolu Selçuklu Devleti ise küçük beyliklere bölünmek üzere idi. Erzincan’da
Mengücekoğulları, Erzurum civarında Saltukoğulları, güney Azerbaycan taraflarında
Elderinoğulları, Güney İran’da Salgurlular, Diyarbakır-Musul taraflarında Inaloğulları da
Moğol Devleti’nin kuruluş aşamasında tarih sahnesinde yer almış devletlerdir. Bütün
bunlardan başka Hindistan’da Delhi Türk Sultanlığı, Afganistan’da da Gurlular bulunmakta
idi. Cengiz Devleti kurulduğu sıralarda Nasir, Zahir, Müntasır, Müstasım baba oğul sülaleleri
devam etmiştir. Merkezi Aral’ın güneyi olan Harzem sahasında ve batı Türkistan’ın birçok
yerlerine de Harzemşah’lar hâkim idiler.
Cengiz Han ve devletinin teşekkül ettiği sahalarda ise Ubsa-Nor’dan Kara İrtiş’e kadar
olan bölgede Yukarı Selenga’da yaşayan Nayman Hanlığı bulunuyordu. Bu bölgede yaşayan
diğer topluluklardan Kerayitler Baykal Gölünün güneyinde, aşağı Selenga da yaşarlarken,
onların kuzeyinde Merkit (Menhit)’ler bulunuyorlardı ve Merkit kelimesi Moğolca
“birleşmiş” anlmaında idi. Naymanlar, Kerayitler ve Menhitler birlikte kareket ederek büyük
bir birlik oluşturmuşlardır. Hatta Cengiz Han’ın babası Yesügey Bağatur, Merhit
asilzadelerinden Yeke-Çiledü’nün karısı Olün’ü yani Cengiz Han’ın annesini kaçırmıştır.
Merhitler bu olaydan dolayı Moğollar ile hep bir husumet içinde olmuşlar ve Cengiz’in dağlık
bölgelere hâkim olmasını engellemişlerdir.
Celayirler ise saf Moğol olan büyük bir topluluktur. Moğolların büyük bölümünü teşkil
etmişlerdir. Celayirlerin bir kısmı Moğolistan’ın doğusunda Oron ırmağının kıyılarında, bir
kısmı da Moğolistan’ın merkezinde bulunan Karakurum etrafında göçebe bir hayat
sürmüşlerdir.
Oyradlar Moğolların batı kısmını oluşturmuşlardır. Cengiz Han’ın yükselmesinde
önemli rol oynayan Oyradlar Altayların eteklerinde, İç Moğolistan’da ve Çin’de
yaşamışlardır. Aynı dönemlerde Yukarı Yenisey’de yaşayan Kırgızlar da Moğolların en
kabiliyetli savaşçıları olma özelliğini kazanmışlardır.
Moğol tarihi için son derece önemli bir başka boy ise Tatarlardır. Türkistan’ın
doğusundan Anadolu ve Kırım’a kadar uzanan sahalara yayılan, bir Türk boyu olan bu boy,
Ak Tatarlar, Kara Tatarlar, Yabani Tatarlar adları altında sınıflandırılmışlardır. Konumuz
gereği Moğol Devleti’nin kuruluş aşamasında bizim için en önemli olan boy Ak Tatarlardır.
Zira bunlar, Cengiz Han’ın ilk yıllarında dedesini öldürmüşler bu nedenle de aralarında kan
davasına varan düşmanlık yaşanmıştır. Kara Tatarlar ise Gobi Çölü’nün kuzeyinde
yaşamışlardır. Çin kaynaklarına göre Cengiz Han’ın mensup olduğu Tatar Kolu (Börçeginler)
bu koldur. Bu konu ile ilgili olarak Cengiz Han’ın hangi meşeden geldiği meselesi de önem
kazanmıştır ve bununla ilgili çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Cengiz Han’ın soyu ile ilgili
anlatılan efsaneye gore soy, yüce Tanrı tarafından kut ile yaratılmış Börte-çino (boz kurt)’tan;
eşi ise Güzel Maral (Alageyik)’ten gelmekte idi. Ayrıca Moğolları Gizli Tarihi adı eserde
geçen “Onlar denizi geçerek geldiler” cümlesinden de anlaşıldığı gibi Cengiz Han’ın ataları
batıdan doğuya gitmişlerdir. Ancak, doğuya varmak için aşılan denizin hangi deniz veya göl
olduğu konusunda kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Oğuz Destanı’nda verilen bilgilere gore
ise Oğuz Han onun birliğini kabul etmeyen amcaoğullarını hem yenmiş hem de Karakurum’a
sürmüştür. Bunun üzerine Oğuz’un amca oğulları Türkistan’dan ayrılmış, doğuya giderek
Moğol olmuşlardır.
Bu münasebetler sonucunda devlet olma sürecini tamamlayan Moğolların etkisi altında
kaldıkları milletlerin başında Türkler gelmektedir. Türkler bozkır kültürünü meydana getirmiş
olmalarından dolayı yaşamak için daha çok bozkırları tercih ederlerken, Moğollar daha ziyade
ilk zamanlarda yaşamak için ormanları seçmişlerdir. Ormanlık sahada yaşadıklarına dair
kanıtlar da tahtadan yaptıkları arabalardır. Ayrıca Moğollar ormanlık alanda yaşadıkları için
kayın ağacından yaptıkları kulübelerde otururken Türkler ise keçeden yaptıkları çadırlarda
yaşamışlardır.
Daha sonraki dönemlerde onlar da bozkır sahalarına yerleşmeye başlamışlardır. Moğol
devleti kurulduktan sonra ilk başlarda devletin hâkim tabakasını Moğollar teşkil etmiş,
devletin büyümesi ile Türk ordu sisteminden ve devlet teşkilatlanmasından faydalanmışlardır.
Bu nedenle ilk zamanlarda özellikle Uygurların etkisi ile Moğol devlet içinde ordu ve içtimai
yapıda Türkler önemli bir rol oynamışlardır. Ancak Türkler ile Moğollar arasında arkeolijk
ve antropolojik araştırmalardan da anlaşıldığı gibi ırkî bir münasebet yoktur.
Kaynak;
Prof. Dr. Muâlla Uydu Yücel