Gözlerimiz, bakışlarımız gönüle uymuştur. Gönül isterse göz zehire bakar, yılana bakar; gönül isterse göz ibret alacağı, ders alacağı şeye bakar.
Gönül isterse, göz görülecek şeylere, dünyaya, dünya nimetlerine bakar, gönül dilerse göz manaya, örtülü şeylere, ilahi sırlara bakar.
Gönül isterse, gözleri külliyat tarafına sürer götürür. Gönül isterse onları cüz’iyyat’ta hapseder, bırakır.
Beş duygumuzun her biri, aynı su deposuna bağlı musluklar gibi, gönle bağlıdırlar. Gönlün dileği ile, emri ile iş görürler.
Gönül ne tarafa işaret ederse, bey duygu da eteklerini toplar o tarafa doğru koşar.
Gönül isterse, ayak raks eder, oyuna dalar yahut yavaş yürüyüşü bırakır, hızlı yürüyüşe geçer.
Gönül dilerse el parmakları ile hesap yapar, yahut o parmaklarla kitap yazar.
Dikkat ediniz, bütün bu işleri yapan hünerli el, aslında içte bulunan gizli bir elin emrindedir. O gizli el bedenimizin şu görünen elini maşa gibi kullanarak bu işleri yaptırmaktadır.
Acaba gönül bizde bulunan bu beş duyguya neler söylüyor, onlarla aralarında ne de gizli, akıl almaz bir anlaşma, ne şaşılacak bir buluşma var?
On duygu, yedi uzuv, daha sayılamayacak, söylenemeyecek ne kadar çok şeylerin hepsi gönlün emrinde.
MeSNeViDeN