Osmanlı’da Mesleki Eğitim
Osmanlı Devleti’nde teknik eleman ihtiyacı, uzun süre Lonca teşkilatı içerisinde, küçük yaşta alınan çocukların yetiştirilmesi suretiyle karşılanmaktaydı. Genellikle anne ve babaları tarafından meslek öğrenmek üzere bir ustanın yanına verilen çocuklar, belli bir süre burada çalışarak önce kalfalığa, sonra da ustalığa terfi ederdi. Bunun yanı sıra devlete bağlı bazı büyük kuruluşlar da kurs ya da okullar açarak ihtiyaç duydukları kalifiye elemanları yetiştirmekteydiler.
Ancak 18. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’da tekniğin tabii ilimlerle birlikte gelişmesi ve sanayi alanında kullanılmaya başlanmasından sonra, Osmanlı Devleti’nde Lonca sistemine dayalı kalifiye eleman yetiştirme girişimi, Batıya nazaran yetersiz kaldığı için mesleki eğitim kurumlarının açılmasına dair girişimlere başlandı. Bu amaçla, Osmanlı ordularının modern savaş tekniklerine göre eğitimlerini sağlamak için 1793 te “Mühendishane-i Bahri Hümâyun” ve 1796’te “Mühendishane-i Berri-i Hümâyun” okulları açıldı1. Okullara uzman eleman yetiştirmek gayesiyle Fransa’ya öğrenciler gönderildi. Avrupa’ya öğrenci gönderilmesine II. Mahmut döneminde de devam edildi. Ayrıca, Zeytinburnu ve Tophane fabrikaları kuruldu. Sanat bilen kura askerlerinin askerî fabrikalarda görevlendirilmesine başlandı. II. Mahmut’un son yıllarında Viyana daimi elçisi olarak görev yapan Sadık Rıfat Paşa’nın (1807-1857) Avrupa’daki sanat okullarının gelişimini de içeren bir risalesini ilgili makamlara vermesi ile konu yeni bir boyut kazandı. Rıfat Paşa, “İdare-i Hükümetin Kavaidi Esasiyesi” adlı risalesinde ekonomik kalkınmanın sağlanması için el sanatları ve endüstride çalışacak uzman elemanların yetiştirilmesi gayesiyle mesleğe yönelik okulların açılmasını ve ilk defa ciddi anlamda mesleki eğitimin çıraklık eğitiminden ayrılarak, genel eğitimle beraber ele alınmasını önerdi2. Bu ve benzeri önerilerden ciddi şekilde faydalanmak isteyen dönemin sultanı Abdülmecit, (1823-1861), Ocak 1845’teki Meclis-i Valâ-yı ziyaretinde bir maarif meclisinin toplanması gereği üzerinde durdu3. Sultanın direktifleri doğrultusunda toplanan maarif meclisi, ilk olarak yapılacak işlerle ilgili bir plan hazırladı. Hazırlanan planda öngörülen hedeflerin başında devlet hizmetlerinin daha iyi yürütülmesi çerçevesinde teknik eleman yetiştirilmesi düşüncesi ön plana çıktı. Bu amaçla ilk olarak 1847’de Yeşilköy’de bir tarım okulu açıldı. Ancak okul uzun ömürlü olamadı4. Ardından yeni kurulmaya başlanan fabrikaların ihtiyaç duyduğu teknik elemanların yetiştirilmesi maksadıyla 1848’de İstanbul’da sanayi müesseselerinin yoğun olarak bulunduğu Zeytinburnu’nda bir sanayi Mektebi kuruldu. Ancak, okul büyük masraflar yapılarak kurulmasına rağmen eğitime başlayamadı. Toplanmış olan öğrenciler de bursların ödenmemesi üzerine dağıldı. Bu başarısızlığın sebepleri arasında imparatorluğun içinde bulunduğu mali zorlukların yanında, okutulacak öğrenci bulunamaması ve mektebi kurmakla görevli birisi başöğretmen, diğeri müdür, iki Ermeni’nin bu konuda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmamaları sayılabilir6.
İSTANBUL SANAYİ MEKTEBİ
Sanayi Mekteblerin Öncüsü Islahhaneler
Gelişmelerin ardından 1863’te İstanbul’da sanayi sergisi açıldı. Sergide Türk sanayisinin Avrupa sanayisi karşısında rekabet gücünün kalmadığı görüldü. Yabancı esnaf ve tüccarlar karşısında rekabet gücü kalmadığı için dağılmaya başlayan yerli esnaf ve tüccar teşkilatlarının içine düştüğü duruma daha fazla seyirci kalmak istemeyen devlet, bu duruma bir çözüm bulmak maksadıyla yarı resmi mahiyette bir teşkilat olan “Islâh-ı Sanayi Komisyonunun kurulmasına öncülük etti.Babıâli’nin, Islâh-ı Sanayi Komisyonu’nu kurmaktaki amacını şu şekilde özetlemek mümkündür ;
1. Osmanlı pazarlarını ele geçirmiş olan yabancı mallara karşı güçlü bir rekabet oluşturmak,
2. Güçlü sanayi kuruluşlarını vücuda getirerek bunlar için etkili devlet desteğini sağlamak,
3. Gerekirse ham madde ithal ederek seri üretime geçilmesine imkân sağlamak,
4. Üretim kalitesini belirli bir seviyede tutmak, fiyatları kontrol etmek ve devletin ihtiyacı olan malları bu kuruluşlardan temin etmek,
5. Her sanat dalı için gerekli okulları açarak kalifiye eleman yetiştirmek,
6. Esnaflar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı mümkün kılmak.
İstanbul’da bu gelişmeler olurken, 1861-1868 tarihleri arasında Tuna Valiliği'ni yürüten Mithat Paşa, (1822-1884) valilik mıntıkasının asayiş problemlerini çözdükten sonra sanayi Mektebleri konusuna eğildi. Tuna ordusunun kumaş ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla dokumacılığı teşvik etti, halkı olup bitenler den haberdar etmek için vilayet gazetesini çıkardı, ulaşım alanında ciddi adımlar attı. Bütün bu işler için gerekli olan teknik elemanı yetiştirebilmek gayesiyle 1863’te Niş’te, 1864’te Rusçuk’ta ve daha sonra da Sofya’da Islâhhaneler açtı. Bu Islahhanelerin kısa sürede başarıya ulaşmaları ve devletin endüstriyel eğitimini yaygınlaştırmaya yönelik gayreti sonucunda Islahhanelerin tesis edilmesine karar verildi. Bu amaçla Mithat Paşa’nın ıslahhaneler hakkında hazırladığı nizamname11 vilayetlere gönderildi.
Islâhhaneler, ileride kurulacak olan sanat okullarının temelini oluşturdu. Öncelikle kimsesiz çocukların alındığı ıslâhhaneler için 52 madde ve 3 kısımdan oluşan bir nizamnâme de hazırlandı. Nizamnâme’nin;
1. Kısmında ıslâhhanelere alınacak öğrencilerde aranacak şartlar, okutulacak dersler ve öğretilecek sanatlar,
2. Kısmında ıslâhhanelerde görevli memurlar ve vazifeleri, ıslâhhanelerin gelir ve giderleri ile imalat durumu,
3. Kısmında da uygulanacak cezalar ile mesleklerinde başarılı olanlara verilecek mükafatlar ele alınmıştır.
Kimsesiz ve fakir çocuklar, ıslâhhanelere parasız kabul edilirken, hali vakti yerinde olan aile çocuklarından her sene için 500 (beşyüz) kuruş ücret alınmakta idi. Islâhhanelerde eğitim süresi beş yıldı. Bu okullarda, okuyup yazmaktan ziyade sanat öğrenmek esas olmakla beraber; öğrencilere belirli bir seviyede okuma yazma, hesap, defter tutma ve resim öğretilmekte idi. Bunların yanı sıra Niş‘teki ıslâhhanede terzilik, kunduracılık, mürettiplik (ciltçilik) ve fotoğrafçılık; Rusçuk’taki ıslâhhanede araba fabrikasına ustalar yetiştirmek üzere araba yapıcılığı; Sofya’da ise çuha fabrikasına eleman yetiştirmek üzere dokumacılık ve makinistlik bölümleri kurulmuştur.
Islâhhanelerin giderleri için gerekli olan kaynak; halkın yardımı ve bağışları ile okullara ait gayri menkul gelirlerinden, mahkeme harçlarına alınan hisselerden ve öğrencilerin imal ettikleri eşyalardan elde edilen hasılat ile karşılanmakta idi. Sanayi mekteblerinin daha sonra Diyarbakır, Bursa, Kastamonu, Selanik, Şam, Bağdat ve Konya gibi büyük vilayetlerde de açılmış olması, bu okulların tutulduğunu ve bir ihtiyaca cevap verdiğini göstermektedir.