Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, AllaTurkaa sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • "01antepli27" bir erkek

Mesajlar: 7,282

Kayıt tarihi: Aug 18th 2011

Konum: Adana

  • Özel mesaj gönder

501

Wednesday, 2.04.2014, 19:01


Atilla_Ky

Moderatör

  • "Atilla_Ky" bir erkek

Mesajlar: 22,908

Kayıt tarihi: Dec 17th 2010

Konum: Allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

502

Thursday, 3.04.2014, 13:53

20 DOLARLIK VAKİT


Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki oğlunu kapının önünde beklerken bulmuş.

Çocuk babasına: "Baba l saatte ne kadar para kazanıyorsun?" diye sormuş.. Zaten Yorgun gelen adam: "Bu senin isin değil!.." diye yanıtlamış.

Bunun üzerine çocuk: "Babacığım, lütfen bilmek istiyorum." diye yanıt vermiş. Adam "illa ki bilmek istiyorsan 20 dolar." diye yanıt vermiş.

Bunun Özerine çocuk: "Peki bana 10 dolar borç verir misin?" diye sormuş.

Adam iyice sinirlenip: "Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok, hadi derhal odana git ve kapını kapat." demiş.

Çocuk sessizce odasına çıkıp kapısını kapatmış. Adam sinirli sinirli bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder diye düşünmüş.

Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşmiş ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşünmüş.

Belki de gerçekten lazımdı.

Yukarı çocuğun odasına çıkmış ve kapıyı açmış.. Yatağında olan çocuğa: "Uyuyor musun?" diye sormuş Çocuk "Hayır" diye yanıtlamış. "Al bakalım istediğin 10 doları. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim." demiş..

Çocuk sevinçle haykırmış; "teşekkürler babacığım." Yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkarmış.

Adamın suratına bakmış ve yavaşça paraları saymış.

Bunu gören adam iyice sinirlenerek: "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun? Benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok." demiş..
Çocuk: "Ama yeterince yoktu." demiş ve paraları babasına uzatarak: "İşte 20 dolar, 1 saatini alabilir miyim?" demiş..

"Suçlu çocuk yoktur. Suça itilmiş çocuk vardır."



  • "01antepli27" bir erkek

Mesajlar: 7,282

Kayıt tarihi: Aug 18th 2011

Konum: Adana

  • Özel mesaj gönder

503

Thursday, 17.04.2014, 17:43


Atilla_Ky

Moderatör

  • "Atilla_Ky" bir erkek

Mesajlar: 22,908

Kayıt tarihi: Dec 17th 2010

Konum: Allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

504

Wednesday, 7.05.2014, 17:38

Küçük çocuk, şeftali çekirdeğini dişiyle kırmak için zorlanıyordu. Babası ona dedi ki:
“Oğlum!.. Şeftali çekirdeğini dişinle kıramazsın!”
Çocuk, şeftali dişiyle yeniden zorladı. Şeftali çekirdeğinin traktör lastiklerini anımsatan pütürlü sert kabuğu dişlerinin yüzeyini eriterek çıtırdattı. Elini acıyan dişine götürdü çocuk. Dişi sallanıyordu.
“Oğlum!”dedi babası yeniden. “Şeftalinin çekirdeği serttir, yazık edersin dişlerine.”
Çocuk inat ediyordu. İlle kıracaktı bu sert çekirdeği. Yere koydu ve ayakkabısının topuğuyla üzerine bastırdı. Kırılmıyordu çekirdek. “Sen inatçıysan, ben senden daha inatçıyım.” dedi çocuk. Bu kez bir taş aldı eline; taşla kırmayı denedi. Her vuruşta bir yana fırlıyordu çekirdek.
“Şeftali çekirdeği çok serttir oğlum.” dedi babası. “O küçük taşla kıramazsın!”
Çocuk öfkeyle çekirdeği tekmeledi. Çekirdek, tulumbanın yanındaki toprağa düştü. Çocuk öfkeyle bastı üzerine, iyice toprağa gömdü.

Aradan günler geçti. Çocuk şeftali çekirdeğini unutmuştu. Mahallesinin çocuklarıyla oynuyordu. Babası çağırdı onu.
“Bu ne oğlum?” dedi.
Çocuk babasının parmağıyla gösterdiği yana baktı. Küçük, iki yeşil yapraklı bir ot gördü.
“Ot.” dedi.
“Ot değil.” dedi baba. “Dişlerinle ve taşla kıramadığın şeftali çekirdeğinden çıkan şeftali ağacının fidanı.”
Çocuk, inatçı sert çekirdeği anımsadı. Dişiyle kıramadığı, taşla kıramadığı, tekmeyle kıramadığı çekirdek fidana dönüşmüştü işte. Bu fidan büyüyecek ve ağaç olacaktı; çiçek açacaktı. Şeftali verecekti. Şaşırdı.
Babası ona dedi ki:

“Oğlum... Ne zaman, hangi koşullarda olursan ol, dara düştüğünde şeftali çekirdeğini anımsa. Dişinle kıramadın o çekirdeği, taşla kıramadın. Ama uygun toprağa düşen çekirdek, günü gelince o sert kabuğu parçalar, toprağı deler ve yeşerir. Nedir o çekirdeğe bu gücü veren, güzel oğlum? Çekirdek, kabuğunu parçalayan gücünü kendi içindeki çelişmelerden alır oğlum. Her şey kendi içinde zıtlarını taşır. Her şey kendi içinde, kendini değiştirecek, başkaldıracak özü taşır.”
Çocuk dikkatle babasını dinliyordu. Baba gülerek dedi ki:
“Şeftali çekirdeğine inan. Kendi gücüne güven!”



ZENoBIA

Bilge

  • "ZENoBIA" bir kadın

Mesajlar: 27,931

Kayıt tarihi: Apr 21st 2011

  • Özel mesaj gönder

505

Wednesday, 18.06.2014, 19:16

Bir adam kulübesinde oturuyordu. Kulübesi eski olduğu için, kulübenin duvarlarından sık sık parçalar dökülüyordu. Adam her düşen parçanın yerine bir avuç çamur alıp, dökülen yere yapıştırıyordu. Sonunda ev çamur yığını haline geldi ve çöktü. Adam "Ne vefasız evmiş, yıllardır içinde oturdum da çökeceğini haber bile vermedi" diye söylendi. Bunun üzerine ev dile gelerek şöyle dedi: "Aslında haber vermek istedim. Ama ne zaman haber vermek için ağzımı açtıysam, ağzımı bir avuç çamurla tıkadın, konuşmama izin vermedin." Benzeri bir yaklaşımla, ömür binamızın her gün harap olmaya doğru gittiğini söyleyebiliriz. Aslında ağaran saçlar, dökülen dişler, bükülen beller...bedenin yıkılmak üzere olduğunun habercisidir. Ama bu sessiz mesajları değerlendiremeyen biri için bunların hiçbiri mana ifade etmez, farkına varmadan ömrünü tüketir, gider. Dostoyevski, levha yapılıp asılacak kalitede şu muhteşem vecizeyi söyler:

"YENİDEN DÜNYAYA GELSEYDİM,
SANİYELERİN NABZINI TUTARDIM"


ZENoBIA

Bilge

  • "ZENoBIA" bir kadın

Mesajlar: 27,931

Kayıt tarihi: Apr 21st 2011

  • Özel mesaj gönder

506

Thursday, 19.06.2014, 20:32

DOKTORUN kapısı öyle hızlı hızlı
çalınıyordu ki, Doktor:

" Şimdiye kadar gördüğü en acil durum
olsa gerek ".. diye DÜŞÜNEREK, büyük bir
telaşla, - İçeri girin.. diye seslendi..!

Kapıdan DOKUZ yaşlarında, korktuğu ve
üzüntülü olduğu belli olan bir kız
ÇOCUĞU girdi..

Küçük kız:

- Annem çok hasta, doktor.. diye
AĞLAMAYA başladı. - Hemen eve
gitmeliyiz..

Doktor:

- Ben evlere HASTA bakmaya
gitmiyorum.. dedi. - Anneni buraya
getirmen gerek..

Çocuk:

- O çok hasta, buraya gelemez.. diye
YALVARMAYA başladı. - Eğer gelmezseniz,
korkarım ki ANNEM ölecek..

Çocuğun annesine olan BAĞLILIĞINDAN
ve PERİŞAN halinden etkilenmemek
mümkün değildi.. Hızla çantasını
toparlayan DOKTOR:

- Hadi beni en KESTİRME yoldan evine
götür bakalım.. dedi..
Yüzündeki hüzün bir an için sevince
DÖNÜŞEN küçük kız, doktoru peşine
takıp evine götürdü. Kısa bir süre
sonra, eve vardılar..

Annesi başını kaldıramayacak kadar çok
HASTAYDI.. Ama gözleri doktora yardım
etmesi için yalvarır gibi bakıyordu..
Doktor kadını muayene etti ve ateşini
düşürecek bir İĞNE yaptı..

İKİ GÜN sonra
tekrar geleceğini belirterek gitti..
İki gün sonra, dediği gibi, tekrar geldi..
Kadın, kendisini çok daha iyi
HİSSEDİYORDU:

- Yaptıklarınız için Allah sizden RAZI
olsun doktor bey.. dedi..!

Doktor ise:

- Eğer KÜÇÜK KIZINIZ olmasaydı, şu an
ölmüş olabilirdiniz.. diye karşılık verdi..
- Onun gibi bir çocuğa SAHİP
olduğunuz için GURUR duymalısınız..

Kadının hastalıktan SARARMIŞ yüzü,
ŞAŞKIN bir ifade ile kaskatı kesildi..

- Fakat doktor bey.. Benim kızım üç sene
önce ÖLDÜ ve başka çocuğum da YOK..
diye cevap verdi TİTREYEREK ve sordu:

- Sizi getiren kız, şu karşı DUVARDA
fotoğrafı olan kıza benziyor muydu..?

Doktor duvardaki FOTOĞRAFA baktı.. Bir
süre sessizlikten sonra, doktorun
yüzünde bir GÜLÜMSEME belirdi..

Başını sessizce EVET anlamında salladı..
Evden çıkıp giden doktor, hayatı
boyunca bir MELEK tarafından, kapısının
çalındığı o anı hiçbir zaman
unutamadı..


ZENoBIA

Bilge

  • "ZENoBIA" bir kadın

Mesajlar: 27,931

Kayıt tarihi: Apr 21st 2011

  • Özel mesaj gönder

507

Friday, 20.06.2014, 21:07


İKİNCİ BEBEĞİ olacağını öğrenince çok sevindi. 3 yaşındaki OĞLUNU, doğacak KARDEŞİ için hazırlamaya başladı

Bebeğin KIZ olacağı anlaşıldı.. Oğlu annesinin karnındaki KARDEŞİNE, her gün şarkı söyledi.. Kardeşini daha görmeden bir SEVGİ BAĞI oluştu..

Zamanı geldi, DOĞUM SANCILARI başladı.. Fakat bir sorun vardı.. Doktorlar ÇARESİZDİ.. Bir sezaryen ameliyatı gerekiyordu..

AMELİYAT çok zor geçti.. Sonunda BEBEK doğdu.. Bebeğin durumu ciddiydi..

Bebek, YOĞUN BAKIM ünitesine kaldırıldı.. Günler geçtikçe küçük kızın durumu KÖTÜYE gidiyordu.. Doktorlar üzgündü, çocuğun kurtulma ÜMİDİ yoktu.. Bebekleri için evlerinde bir oda düzenlemişlerdi.. Şimdi, CENAZE için hazırlanıyorlardı..

Oğulları, KIZ KARDEŞİNİ görebilmek için yalvarıyordu.

- Kardeşime şarkı söylemek istiyorum.. diyordu..

Ama YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNE, çocukların girmesi yasaktı..

Sonunda kadın KARARINI verdi.. Bebeği nasıl olsa ölecekti.. Çocuğunun kardeşini görmesini engellemeyecekti.. Ne yapıp edip çocuğu içeri sokacaktı..

Oğluna, oldukça büyük gelen bir ziyaretçi giysisi giydirdi ve yoğun bakım ünitesine soktu.. Çocuk yürüyen bir çamaşır torbası gibiydi. Başhemşire onun bir çocuk olduğunu fark etti..

- O çocuğu içeri sokamazsınız.. diye uyardı..

Kadın BAŞHEMŞİREYE dönerek bağırdı:

- Oğlum kız kardeşine ŞARKI söylemeden buradan çıkmayacak..

Oğlunu kız kardeşinin YATAĞINA götürdü..

Küçük kız YAŞAM SAVAŞINI yitirmek üzereydi.. Çocuk, bir süre kardeşinin yüzüne baktı. 3 yaşındaki bir çocuğun saf, temiz, pırıl pırıl sesiyle şu ŞARKIYI mırıldandı:

- Sen benim gün ışığımsın, tek gün ışığım, gökyüzü griyken beni mutlu edersin..

Küçük kız bu SESİ tanıdı, aniden TEPKİ verdi. Kalp atışları düzelmeye başladı. Annesi:

- Şarkıyı sürdür.. dedi oğluna. Küçük çocuk devam etti:

- Seni ne çok sevdiğimi asla bilmeyeceksin, lütfen gün ışığını benden alma bebeğim..

Çocuk şarkıyı sürdürdükçe, bebek, kesik kesik NEFES almasını hızlandırdı.. Annesi, göz yaşları içinde:

- Devam et oğlum.. dedi..

- Geçen gece uyurken rüyamda seni kollarıma aldığımı gördüm bebeğim..

Şimdi, onu içeri almak istemeyen HEMŞİRENİN yüzü de gözyaşları içindeydi..

Bütün hastane personeli, doktorlar başlarına toplanmıştı.. Annesi de coşkuyla ŞARKIYA katıldı.

- Seni ne çok sevdiğimi asla bilmeyeceksin bebeğim.. Lütfen gün ışığını benden alma..

Anne, oğul şarkılarını sürdürdü.. Ve küçük kız birkaç gün sonra iyileşti.. Abisine, annesine, odasına kavuştu..!

Sevdiğiniz insanlar için, ÜMİDİNİZİ kesmeyin..

Sevgisiz, UMUTSUZ kalmayın..

Söz YÜREKTEN çıkarsa, YÜREĞE gider.
Dilden ÇIKARSA, kulağı AŞAMAZ..!


ZENoBIA

Bilge

  • "ZENoBIA" bir kadın

Mesajlar: 27,931

Kayıt tarihi: Apr 21st 2011

  • Özel mesaj gönder

508

Saturday, 5.07.2014, 20:26

Dr.Paul Ruskin, öğrencilerine psikoloji dersini okuturken bir olay anlatıyor:

-Hasta ne konuşuyor ne de söylenenleri anlıyor.

-Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor.

-Zaman, yer ya da kişi kavramı yok.

-Yalnız, nasıl oluyorsa kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.

-Son 6 aydır onun yanındayım, ne görünüşü için çaba sarfediyor ne de bakımı yapılırken yardım ediyor.

-Onu hep başkaları besliyor ve yıkayıp, giydiriyor.

-Dişleri yok yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor.

-Gömleği salyalardan dolayı sürekli leke içinde.

-Yürüyemiyor.

-Uykusu düzensiz.

-Gece yarısı çığlık çığlığa uyanıp herkesi kaldırıyor.

-Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada sebep yokken sinirleniyor, biri gelip onu yatıştırana kadar feryat figan bağırıyor.

Bu olayı anlattıktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle bir hastanın bakımını üstlenmeyi isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler.

Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle ve istekle yaptığını ve mutlaka onlarında yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler hayrete düşerler.

Daha sonra Ruskin bahsettiği hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar. Fotoğraftaki kişi; doktorun altı aylık küçük kızıdır...


Atilla_Ky

Moderatör

  • "Atilla_Ky" bir erkek

Mesajlar: 22,908

Kayıt tarihi: Dec 17th 2010

Konum: Allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

512

Thursday, 10.07.2014, 21:58

OLGUNLAŞTIKÇA TATLANIYORUZ

Öğretmen, 2 öğrencisine birer sepet verir ve bahçeye elma toplamaya gönderir. "En tatlılarını getiren mezun olur" der.

Öğrenciler 1 saat sonra dönerler. Biri, arkadaşının sepetine yan gözle bakıp kendi getirdiklerinin muhteşem göründüğünden emin olmanın rahatlığıyla koyar sepetini ortaya. Herbiri tornadan çıkmışcasına pürüzsüz, muazzam ve güzeldir.

Ardından diğeri koyar sepeti. Eğri büyrü, kötü görünümlü, ezik, tomurcukken yağmur değmiş, yaralı bereli ne kadar elma varsa toplamıştır. Öğretmeni "Yolun açık olsun. mezun oldun" der ve uğurlar öğrenciyi. Diğeri "Nasıl olur!" diye hayıflanır, bir kendisinin birde giden öğrencinin elmalarına bakarak... Öğretmen çakısıyla birer parça keser; bir onun harika görünümlü elmasından, birde giden öğrencinin elmasının bereli kısmından.. "Tat" der, "En tatlısını dedim, kabuğu en güzelini değil" diyerek uzaklaşır.

Gerçekten üzerine dolu değmiş bir meyvenin o kısmını koklayın ve tadın, bal gibidir.

-Yaralanarak- büyüyor, yaralandıkça tatlanıyoruz....



Atilla_Ky

Moderatör

  • "Atilla_Ky" bir erkek

Mesajlar: 22,908

Kayıt tarihi: Dec 17th 2010

Konum: Allaturkaa

  • Özel mesaj gönder

517

Sunday, 27.07.2014, 12:00

Usta bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta, öğrencisini uğurlamış. Çırağına " Yaptığın son resmi, şehrin en kalabalık meydanına koyar mısın?" demiş.

" Resmin yanına bir de kırmızı kalem bırak. İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma" diye ilave etmiş.

Öğrenci, birkaç gün sonra resme bakmaya gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasının yanına dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye etmiş.

Öğrenci resmi yeniden yapmış.Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş.

Fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş.

Yanına da, insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.

Usta ressam şöyle demiş:

"İlkinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.

İkincisinde, onlardan müspet,yapıcı,olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi."

- Emeğinin karşılığını, ne yaptığını bilmeyen insanlardan alamazsın.
- Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma.
- Asla bilmeyenle tartışma



520

Tuesday, 4.11.2014, 18:13

Babaannem Derdiki...



Babaannem derdi ki:
“Dalgalı bir denizde
büyük dalgaların şamarını yemek istemiyorsan
(nefesine kuvvet)
ya dalganın altına dalacaksın
ya dalgaları arkana alacaksın...
"Yok ben sığlarda idare ederim" diyorsan;
kusura bakma…
İstesen de istemesen de
küçük dalgaların şımarıklığı ile boğuşacaksın.
Eeee, yasam da böyle değil mi?
Olur ya !
Her zaman dingin bir deniz bulamayacaksın...”

MERAL DEMİR- S/ÖĞÜT